4 Mart 2014 Salı

Anne Beni Farket!



Son zamanlarda mutlaka duymuşsunuzdur farkındalık kelimesini. Farkında olmak, kendinin, etrafındakilerin, diğer canlıların, yaşamın.. İnsanın hayatını değiştiren bir durum bence farkındalık. Bende öyle oldu da diyebilirim. İnsan kendisinin farkına varırsa değişmeye başlıyor hayatı yavaş yavaş. Öyle bir koşturmaca içindeyiz ki unutuyoruz kendimizi. Ne için yaşadığımızı.. Sadece günü tamamlama telaşındayız çoğu zaman. Farkında bile değiliz elimizin altından kayıp giden zamanın. Önce kendimizin farkına varmalıyız ki kalp gözümüz açılsın. Biz değişelim etrafımız da bizimle değişsin.

Nasıl olacak bu farkındalık peki? İnsan önce kendinin farkına nasıl varacak. Biraz ‘’Dur bakalım’’ diyerek kendine. Koşturmacanın içinde bir nefes alıp yavaşlayarak belki de. Gün içerisinde bir çok şey yapıyoruz. Bunların bir çoğu artık otomatik hale gelmiş alışkanlık olmuş davranışlar. Çalışıyorsak  sabah kalkıp işe gitmemiz, iş yerine yaptıklarımız, eve dönüşümüz ve evde yaşadıklarımız.. Çalışmıyor evdeysek sabah başlayan günlük işler ve akşam olana kadarki rutinimiz. Düşününce hep aynı şeyleri yaşıyormuşuz gibi gelebilir. Hep sanki bir sonraki gün yaşayacaklarımıza hazırlarız kendimizi. Hani okuyalım, işe girelim, evlenelim vs durumu. Anı yaşamak yerine hep yarına hazırlanırız.

İşte bu karmaşada durup ben ne yapıyorum diyebilmek farkındalık. Her ne yapıyorsak sadece onun farkına varabilmek. Yemek yaparken hani acaba tuz attım mı diye düşünürüz ya demek ki yemek yaparken yaptığımızın farkında değildik. Birisiyle konuşurken aklımızdan bir sürü düşünce geçer karşımızdakinin ne söylediğini sonra hatırlamayız ya yine farkında değiliz o anın. Sabah anahtarlarımı aldım mı acaba diye düşünürsek evden nasıl çıktığımızın farkında değiliz demek ki. Kısacası farkındalık her ne yapıyorsak ben şimdi bunu yapıyorum diye düşünüp diğer düşüncelerimizi durdurabilmek biraz. Dişimizi fırçalarken şimdi dişimi fırçalıyorum diye düşünmek örneğin. Geç mi kaldım işe saat kaç acaba diye düşünmemek.

Yaptıklarımızı düşünerek davranışlarımızın da farkına varabiliriz. Biri bize olumsuz bir söz söylediğinde hemen o kişiye kızmak yerine ‘’ Acaba hangi davranışım böyle düşünmesine neden oldu? ’’ diye kendimizi sorgulayabiliriz. ‘’ Bu olaydan benim ne öğrenmem gerekiyor? ’’ diye de.. Bir de ‘’ Acaba aslında bana ne söylemek istiyor? ’’ diye..  Kendimizi, duygularımızı sorguladıkça farkındalığımız artacak ve anı yaşamaya başlayacağız. Kendi içimize dönerek kızgınlıklarımızı, öfkelerimizi, hırslarımızı, mutsuzluklarımızı kimseyi suçlamadan tüm sorumluluğu üstelenerek sorguladığımızda değişim başlar hayatımızda.

Kendimizin farkına vardıkça etrafımıza da farkındalığımız artar. Eşimiz ve çocuklarımızla olan ilişkilerimiz değişir. Biri bize bir şey söylediğinde ‘’ Ne söylüyor, aslında ne söylemek istiyor?’’ bakışıyla yaklaşmamız ilişkilerimizi kuvvetlendirir. Herkes kendini anlatır cümlelerinde. Biri size bir öğüt veriyorsa aslında kendine söylemektedir bunu. Örneğin ‘’ Biraz daha sakin ol, üzme kendini. ‘’ derken belki de sakinlik kendinin ihtiyacıdır. Tabi her söylenenin altından alınacak bir şey bulmak değil belirtmek istediğim. Bana saçın güzel olmuş dedi, acaba beğenmedi de dalga mı geçiyor yaklaşımı değil. Sadece bize söylenenin farkına varabilmemiz gerekli olan. Biraz bu gözle bakmak lazım kişilere, olaylara, durumlara.. Görünenin arkasında ne olduğunu görebilme yeteneği biraz farkındalık.

Bebekler bize bunu hatırlatır aslında. Henüz konuşamayan bebek ağlayarak kendini ifade etmeye çalışır. Biz de ‘’ Acaba aç mı, altı mı kirli, gazı mı var? ‘’ diye tahmin etmeye çalışırız. Büyüyüp kendini ifade etmeye başladıkça biraz daha kolaylaşır işimiz. Ama bazen bir kelime onlar için farklı bir anlam ifade edebilir. Mama der örneğin aç sanırsınız aslında o su istemektedir. Tıpkı bebeklerde gördüğümüz bu durumu hayatımıza uygularsak iletişimimiz ve farkındalığımıza artacaktır. Eşimizden bir şey istediğimizde verdiği cevap hoşumuza gitmeyebilir bazen. Bir de ''Ne söylüyor, aslında ne söylemek istiyor? '' diye düşünürsek onu anlamamız kolaylaşabilir.

Çocuklarla kaliteli iletişim için bence kilit noktalardan biridir bu durum. Onlar büyüyüp artık kendilerini kolayca ifade etseler de bazen söyledikleri, söylemek istedikleri olmayabilir. Sadece yapmamız gereken onların söylediklerine dikkat etmemiz. Çocuklarımızı dinleyip karşılığında seni anlıyorum mesajını onlara verebilmemiz. Çığlık çığlığa ağlayan çocuğumuz ‘’Anne beni biraz sev! ‘’ diyor olabilir. Bacağımızdan çekiştiren çocuğumuz ‘’ Anne birazcık benimle ilgilen! ‘’ diyordur belki. Oyuncaklarını sağa sola fırlatıp çarpan çocuğumuz ‘’ Ben oyuncak değil, seni istiyorum anlasana! ‘’ mı diyor acaba.. Yemek yemeyi ısrarla reddeden çocuğumuz ‘’ Ben yemekle değil sevgiyle doyurulmak istiyorum! ’’ da diyor olabilir. Birazcık farklı bakmamız lazım sanırım olaylara. Olumsuz gördüğümüz davranışlarını yargılamak yerine anlamaya çalışmak çocuklarımızı sadece.

Çok koşturan, her yeri dağıtan çocuğumuzu hemen ‘’ Yaramaz bu çocuk! ’’ diye etiketlemek yerine aslında merak duygusunu geliştirdiğini farketmek.. Sürekli baskı ve sınırlar koyarak engellemek yerine çocuğun kendi olmasına izin vermek.. Önceliği çocuklarımıza vermek. Bazen ev işlerimiz, telefon görüşmelerimiz, izlediğimiz televizyon programları, komşuyla iki çift lafımız, internet gezmelerimiz öncelikli olabiliyor hayatımızda. Bu arada ben işimi yapayım sen oyna diye bıraktığımız çocuğumuz saatlerce bizden onunla ilgilenmemizi bekliyor. Sıranın kendine gelmesini. İşte o gözlerde görebilirsiniz ''Anne beni farket! '' bakışını..

Zaman hızla geçiyor ve çocuğumuza ‘’ Aa ne zaman büyüdün sen anlamadım.’’ derken buluyoruz kendimizi. Çünkü onlar büyürken başka önemli işler peşinde koşup farketmedik belki. Yaptığımız her iş unutuluyor da geriye sadece anılar kalıyor. Çocuklarımızla güzel anılar kalsın istiyorsanız birazcık onları anlamaya çalışın. Siz otuz yıldır hayattaysanız onların kaç yıldır hayatta olduklarını düşünün ve biraz da o gözle bakın çocuklarınıza.

Bir ikiz annesi olarak ben çocuklarımla öğreniyorum bir çok şeyi. Sabırlı olmayı, sakin olmayı örneğin. Farkındalığım onlarla artıyor. Yaptıkları bir hareket söyledikleri, bir kelime beni bir basamak yukarıya taşıyor bazen. Özgüveni olan çocuklar yetiştirmeye çalışıyorum ve bunun için de önce kendi özgüvenimi geliştiriyorum. İki birey yetişiyor karşımda ve bazen ne yapacağımı şaşırdığım anlar oluyor. İkisine de eşit yaklaşma telaşım beni endişelendiriyor. İki tane çığlık atan çocukla bazen elim ayağıma dolaşıyor. Bazen ikisi de bana sarılmak kucağıma gelmek istediğinde işler karışıyor. Bir oyuncak iki el arasında kopma noktasına gelebiliyor. Böyle anlarda hep önce kendim durup sakinleşmeyi tercih ediyorum. Hani oksijen maskesini önce kendine takma durumu. O anda ikisinin de ne söylemek istediğine odaklanıyorum. Yani farkında olmaya çalışıyorum. Ben ne kadar sakin olup onları anlamaya çalışırsam onlar da o kadar çabuk sakinleşiyor. Önemli olan her anın kıymetini bilebilmek sanırım. Herkesin hayatın farkında olmasını diliyorum. Sevgilerimle..




2 yorum:

  1. Ben de bir ikiz annesi olarak ne demek istediğinizi çok iyi anlıyorum ve koca bir "aahhhh ahhhh" çekiyorum :)))

    YanıtlaSil
  2. benim de birbirine yakın yaşta iki bebeğim var. Sabırlı olmayı öğrenmek diye ne güzel yazmışın

    YanıtlaSil