23 Aralık 2013 Pazartesi

2014 Düş Tablosu Yapalım mı?


2014 iyice yaklaşmışken bir yeni yıl yazısı da benden olsun. Her yeni yıl yeni bir heyecan aslında. ‘’Aman yeni bir yıl geliyor işte ne yapayım!’’ şeklinde de karşılayabilirsiniz bu yılı. Heyecanla size yenilikler getirmesini dileyerek umut besleyerek de.

Ben tek sayılı yılları sevmem hiç. Hayatımda tek sayılı yıllarda güzel şeyler yaşamadım genellikle. Çift sayılı yıllar ise şans getiriyor bana. Üniversiteye girişim, mezuniyetim, işe başlamam, çocuklarımın doğumu şu an aklıma gelenler. Benim inancım öyle. Sizin için tam tersi olabilir. Yaşanmışlıklarla ilgili biraz bu durum. 2014 bunun için bana umut veriyor. Çift sayıdan oluşuyor ne de olsa.

Hayatta ne kadar olumsuz durum yaşadıysak o kadar da olumlusunu yaşayacağımıza inananlardanım ben. Yani denge yasasına. Bu yasa, ne kadar pozitif deneyim yaşadıysak o kadar da negatif deneyim yaşayacağımız söyler. Tabi tam tersi de geçerli. Bir söz var çok sevdiğim ‘’ Hayatta en dibe inmek iyidir, çünkü  bundan sonra gidebileceğiniz tek yön yukarıdır. ‘’  Pozitif bir dünya görüşüne sahip olmak önemli kısacası.

Aslında düşüncelerimizle, duygularımızla, söylediklerimizle biz kodluyoruz hayatımızı. Onun için hayata hangi pencereden baktığımız ve neler gördüğümüz önemli. Ben yeni yıla girerken  klişe olmuş dileklerin yerine kendi özel dileklerinizi oluşturabileceğiniz bir tablodan bahsedeceğim size. Eskiden dilek ağaçları varmış, herkes dileğini asarmış ya bu da öyle bir tablo işte.

Bu tablonun adı: ‘’Düş tablosu.’’ Feng Shui öğretisine ait bir tablo. Yapması çok kolay ve eğlenceli. Öncelikle istediğiniz renkte  bir karton alıyorsunuz. Bu kartonu dokuz bölüme ayırıyorsunuz. Bu bölümler yaşamınızın bir alanını temsil ediyor. Her bölüme adını veriyorsunuz. Kartona kolaj çalışması yapacağız. Hayallerimizi temsil eden resimleri, yazıları dergilerden gazetelerden kesip yapıştıracağız. Bu resim ve yazılar tamamen sizin hayal dünyanıza ait olmalı.
Kartonu ayıracağımız bölümler şunlar:
1.Bereket-bolluk-yaratıcılık-büyüme
2.Ün-itibar-sosyal hayat
3. Evlilik-iş birliği-uyum
4. Çocuklar
5. Yolculuk-ilgi alanları-yardımcı insanlar-rehberler
6. İş-iş başarısı 
7. Bilgi-zeka-eğitim
8. Sağlık-aile
9. Denge (Kartonu sekize böldükten sonra tam ortaya yuvarlak bir şekilde bu bölümü oluşturabilirsiniz. )
Şimdi bu alanları doldurmak için gerekli materyalleri bulmaya geldi sıra. Her bölüm için hayal ettiğimiz, olmasını dilediğimiz isteklerimizin resimlerini yazılarını topluyoruz. Bunun için dergilerden gazetelerden yararlanabilirsiniz. Bölümlere resimleri koyarken örneğin bereket bolluk için: ‘’ Ne olsa, nasıl olsa bolluk içinde hissedebilirim? ‘’ diye düşünerek materyal topluyoruz. Diğer bölümleri de bu şekilde ‘’ Hayatımda ne olsaydı, nasıl olsaydı iyi hissederdim?’’ diye düşünerek dolduruyoruz.   Örneğin çocuk sahibi olmak istiyorsak çocuklar bölümüne çocuk resmi koyabiliriz. Buna yazılar ekleyebiliriz. Çocuğumuz varsa onların resimlerini koyup onlarla ilgili hayallerimizin resimlerini, yazılarını ekleyebiliriz. Eğitim bölümüne gitmek istediğimiz okulun resmi, sertifika resimleri koyabiliriz.  Sağlık bölümüne sağlıklı olduğumuz bir resmimizi, bize sağlığı hatırlatan nesnelerin resimlerini koyabiliriz. Ev sahibi olmak istiyorsak ev bizim için ne anlam ifade ediyorsa o bölüme istediğimiz evin resmini, içinde olmasını istediğimiz eşyaların resmini koyabiliriz. 

Bu tamamen sizin hayal dünyanıza ait bir tablo. Bir resim herkes için aynı şeyi ifade etmeyebilir. Örneğin ben bolluk bereket kısmına nar resmi koyabilirim, siz ise narı sağlık bölümüne koyabilirsiniz. Bu şekilde istediğimiz resim, yazı ve şekillerle tabloyu dolduruyoruz. Tablonun her bölümü doldurmamız gerekiyor. Çünkü tablonun bütünü bizim hayatımızın bütününü temsil ediyor. Tablomuzu oluşturduktan sonra sadece kendimizin görebileceği bir yere asıyoruz. Dolabınızın içi olabilir mesela. Her gün tablomuza bakmayı da ihmal etmiyoruz.

Ben bu tabloyu yaklaşık üç sene önce yapmıştım ve istediğim bazı şeylere sahip oldum. Bazılarını da sahip olup yeniden kaybettim. Sanırım saklamak gerekiyor tabloyu. Ben istediklerim oldu diye atmıştım. Şimdi yenisini yapacağım ve saklayacağım.

Bu yazı ne zaman karşınıza çıktıysa o zaman yapabilirsiniz düş tablonuzu. Mutlaka yeni bir yıla giriyor olmak gerekmiyor. Eğer bu yazı sizin karşınıza çıktıysa ve yazının sonuna kadar okuduysanız bu kesinlikle tesadüf değil. Hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığı gibi. Mutlaka bu tabloyu denemenizi öneririm. Tüm düşlerinizin gerçekleşmesi dileğiyle. Mutlu yıllar. Sevgiler:)

15 Aralık 2013 Pazar

Çocuğunuza Sevildiğini Hissettirin..


İletişimin anlamı aldığımız tepkidir. İletişimin tanımında yer alan feedback (geribesleme) iletişimin gerçekleşmesi için çok önemlidir.  İletmek istediğimiz mesajı karşımızdakine ulaştıramamışsak ya da vermek istediğimiz mesajı karşı taraf anlamamışsa iletişim gerçekleşmiş sayılmaz. Örneğin '' Eğer kar yağmazsa bana fotoğraf gönderir misin?  '' dediğimiz bir arkadaşımız bunu '' Kar yağarsa gönder. '' diye anlayabilir. Sonuçta fotoğraf gelmeyebilir.


İletişimin %7' sini sözcükler, %38' ini ses tonu, %55' ini beden dili oluşturur. Söylemek istediğimiz bir cümleyi karşımızdakine aktarırken en önemli detay beden dilimizi nasıl kullandığımızdır. Uyumsuz beden dili ve ses tonu sonucu kullandığımız sözcükler hiç anlam ifade etmeyebilir.


Çocuklarımızla iletişimimizde de bu kurallar geçerlidir elbette. Çocuğumuzun sevildiğini hissedebilmesi için özellikle beden dilimizi iyi kullanmalıyız. Asık bir surat ve kızgın bir ses tonuyla  uzak bir mesafeden çocuğumuza '' Seni seviyorum! '' demek çocuk için ne anlam ifade eder tahmin edersiniz. Yalan Dünya dizisinde Selahattin' in Orçun' la olan '' Seni seviyorum! '' ilişkisi gibi bir durum ortaya çıkabilir.


Çocuğumuzla etkili bir iletişim için bilinmesi gereken bir diğer ilke de NLP' de temsil sistemleri olarak bilinen, çocuğumuzun dünyayı algılama ve anlamlandırma şeklini bilmektir. Temsil sistemleri insanları görsel, işitsel, dokunsal (tatsal ve kokusal) olarak sınıflandırır. Beş duyu organımızla etrafımızı algılama ve zihnimize kaydetme şekillerimiz bizim temsil sistemimizi belirler.


Görseller görerek algıladıklarını resimlerle kaydeder ve hatırlarlar. Bir olayı anlatırken:  '' Etrafta bir sürü rengarenk kıyafetli insan vardı. Uzun bir yolda yürüyorlardı. Hepsini çok net görüyordum. '' gibi ifadeler kullanırlar.


İşitseller duyarak algıladıklarını sesler olarak kaydeder ve hatırlarlar. Onlarda aynı olayı anlatırken: '' Etrafta çok insan olmasına rağmen ortalık çok sessizdi. Yol boyu kuşların sesi bile duyuluyordu. '' diyebilirler.


Dokunsallar hissettiklerini kaydeder ve duygularıyla hatırlarlar. Onlar için olayların hissettirdikleri önemlidir. '' Herkes sanki huzur içinde yürüyordu. Ben de garip bir sevinç içindeydim. '' dokunsalların cümlesidir.


Çeşitli testlerle temsil sitemi belirlenebilir. Çocuğumuzun temsil sistemini bilmek ona ulaşmamızı kolaylaştırır. Çocukların temsil sistemleri altı yaşına kadar oluşur. Hangi duyusu daha çok besleniyorsa o temsil sistemi daha çok gelişir. Renkli oyuncaklar, renkli kıyafetler, resimler, şekiller, televizyon çocuğun görselliğini geliştirirken; müzik, radyo, ninniler, şarkılar, masal anlatmak, çocukla konuşmak çocuğun işitselliğini geliştirir. Çocuğa dokunmak, kucaklamak, sarılmak, öpmek  ise dokunsallığını geliştirir.


Temsil sistemleri arasında iyi kötü diye bir ayrım yoktur. Herkesin baskın bir temsil sistemi vardır ve diğerleri onu takip eder. Çocuklarımızın her temsil sistemini de geliştirebilmek önemlidir. Bu onların beyinlerinin sağ ve sol loblarını dengeli kullanabilmesi için gereklidir. Gelişmeyen bir temsil sistemi ilerde bazı problemler yaratabilir. Örneğin görselliği gelişmeyen bir çocuk düzgün yazı yazmakta not almakta zorlanabilir. İşitselliği gelişmeyen çocuk kelimeleri anlamına uygun kullanmakta zorlanabilir. Dokunsallığı gelişmeyen çocuklar ise el göz koordinasyonu gerektiren becerilerde zorlanabilirler.


Altı yaşına kadar çocuk duygularıyla hareket eder. Henüz mantığı gelişmemiştir. Bu dönemde onu sevdiğimizi çok daha kolay hissettirebiliriz. Çocuğumuza onu sevdiğimizi söyleyerek, bol bol sarılarak, suratımızı asmak yerine gülümseyerek, ona hediyeler alarak, resimler yaparak, çocukla oyunlar oynayarak, çocuğun hoşuna giden eylemleri yaparak, şarkılar söyleyerek, kitap okuyarak, masal anlatarak ve çocukla beraberken beden dilimizi olumlu şekilde kullanarak sevgimizi hissettirebiliriz. Çocuk böylece kabul gördüğünü ve onaylandığını hissederek sevildiğine inanır.


Çocuklar etrafta ne olup bittiğini hemen fark ederler. Mutsuz olduğunuzu hemen anlarlar. Sezgileri çok kuvvetlidir. Altı yaşına kadar çocuk mantığını kullanamaz. Kendine söylenen her şeyi doğru kabul eder. Şiddet, kavga, hakaret görerek büyüyen çocuk  kabul ve onay görmediğine inanır, kendini suçlar ve sevilmediğini düşünür. Tabi temsil sistemleri de bu ortamdan olumsuz etkilenir. Yüksek sesle kavgaların yapıldığı bir ailede çocuk duymayı reddederek ilerde işitme sorunu yaşayabilir. 


İnsan kendinde olmayan bir şeyi başkasına veremez. Sevgi de bunlara dahil elbette. Çocuğumuza sevildiğini hissettirirsek ve kalbini sevgiyle doldurursak insanları sevmekte zorlanmayacaktır. Sevildiğini hissetmeyip kalbi boş kaldıysa başkalarını sevmekte zorlanacaktır.


Beden dilimizi çok iyi kullanıp doğru ses tonu ve kelimelerle temsil sistemlerine hitap ederek çocuğumuza sevildiğini hissettirebiliriz. Kendini, insanları, canlıları, dünyayı, hayatı seven bir çocuk için önce biz çocuğumuzu sevmeliyiz. Çocuğumuza sevildiğini hissettirmeliyiz. Bunun için biraz çaba sarf etmemiz gerekli. Önce işe kendimizden başlayıp temsil sistemimizi tespit edebiliriz. Sonra çocuğumuzun temsil sistemini tespit edip davranışlarının nedenlerini ve dünyayı anlama biçimini öğrenebiliriz. Böylece sevgimiz nasıl ifade edeceğimizi de belirleyebiliriz. Sevgiler..

10 Aralık 2013 Salı

Emziren Anne Doğal, Emziremeyen Anne Yapay


Bir bebek bakım odasında yaşadığım kısa bir anım geldi aklıma. Bir anne bebeğini emziriyordu. Ben de mama hazırlıyordum bebeklerime. Benim bebeklerimin kaç aylık olduğunu sordu. Sekiz aylıktılar o zaman. Ben de onun bebeğinin kaç aylık olduğunu sordum. On dört aylık olduğunu söyledi. Bebeği biraz minikti sanki. Sanırım benimkilerle karşılaştırdı bebeğini. Birden gerildi ve '' Öyle mamayla kof şişman olacağına olmasın daha iyi zaten! '' dedi ve hızla bebeğini kucaklayıp yanımdan ayrıldı.

Evet, emzirmeyip mama verdiğim için bir kez daha yapay anne olmuştum. Ben zaten bilerek ve isteyerek emzirmiyordum. Ne gerek vardı emzirmeye değil mi? Bebeklerimi mamayla şişirip kof yapmak varken. Kime neye kızıyordu acaba kendince bu anne? Bebeğinin biraz minik olması onu rahatsız ediyordu demek ki. Belki anne sütü yetmiyor etraftan da mama ver diyenler vardır. Mama vermek ona göre yapay anneliktir. O da bebeğine mama veren her anneye kızma hakkı görüyordur kendinde. Olabilir.

Bir bebeği anne sütüyle beslemek en doğal ve olması gereken durumdur. Ancak bebeğini emzirememiş anneler sanki bunu isteyerek ve bilerek yapıyorlarmış gibi bir algı var. Sanırım hiçbir anne isteyerek bebeğini emzirmekten vazgeçmez. Ya sütü kesilmiştir, ya hastalık nedeniyle bırakmıştır ya da bebek memeyi almıyordur. Mutlaka vardır bir nedeni.

Ben de sütüm erkenden kesildiği için bebeğini emzirememiş bir anneyim. Mecburen devam sütüyle besledim bebeklerimi. Ama sanki bebeklerime çok büyük kötülük yapıyormuşum gibi tavırlar da gördüm. Benim devam sütü vermekten başka seçeneğim yoktu. Aç iki bebek kollarımdayken '' Ben mama vermem, tadı kötü,  kokusu kötü, içinde ne var, asla vermem! '' diyemezdim. Ben zaten emziremediğim için yeterince üzülürken çeşitli karşılaştırmalarla belki farkında olmadan yetersiz, eksik bir anne olduğumu vurguluyorlardı. Yapay anneydim ben değil mi? Duyguları da yapay bir anne.

Bence sütü yetmediği halde bebeğe ek besin vermeyen, sağlık sorunu olduğu halde ısrarla emziren, yeterince iyi beslenmeyen, ruh hali iyi olmadığı halde emzirerek bebeğini olumsuz etkileyen, zararlı alışkanlıkları olan anneler dikkat etmeli asıl. Annenin fiziksel ve duygusal her durumu etkiliyor çünkü bebekleri.


Benim bebeklerim çok az anne sütü aldılar ama aylarına göre gelişimleri gayet normal. Öyle hastane,  hastalık maceramız da olmadı çok fazla. Anne sütünü verip vermemek bir tercih değil. Sütün varsa ve bir sağlık sorunun yoksa elbette emzireceksin bebeğini. Bu gayet doğal. Ama sütün yoksa ve henüz kırkı çıkmamış iki bebek varsa ortada mecburen devam sütü vereceksin. Bu da gayet doğal. 

Emziren anne tam, mükemmel, iyi ve doğal; emziremeyen anne eksik, yetersiz, kötü ve yapay değil kısacası. Önemli olan bebeğin beslenme ihtiyacını sağlıklı bir şekilde karşılayabilmek. Sanırım doktorlar hastalarına '' Bebekken mamayla mı beslendin anne sütüyle mi? '' diye de sormuyorlar.  Mamayla büyüyen ve sağlıklı olan insanlar da var. Sevgiler.

6 Aralık 2013 Cuma

Eskiden Brokoli Çorbası mı Vardı?


Bugün brokoli çorbası yaparken dolapta hiç havuç kalmadığını fark ettim. Havuçsuz brokoli çorbası olur muydu?  '' Neden olmasın? '' dedim kendi kendime. Eskiden brokoli çorbası mı vardı? Bugün de havuçsuz olsun çocukların çorbası.

Benim çocukluğumda yoktu brokoli çorbası. Her evde pişen yemeklerden vardı bizim soframızda da. Ben dört çocuklu bir ailede büyüdüm. Dört çocuğun ayrı ayrı ne yediğinin takip edildiğini sanmıyorum o günlerde. Her çocuğun haftalık besin takibinin de. Sofraya o gün ne koyulmuşsa herkes o yemeği yerdi. Yemediğimiz yemekler vardı elbette ama '' Ben bunu yemem, bana başka yemek pişir! '' diye de annemize naz yapılmazdı.

Şimdi çocuklarımızı bir besleme telaşıdır almış başını gidiyor. Çocuğumuz haftalık proteinini aldı mı, balık yedi mi, sebze yedi mi, meyve yedi mi, süt ürünlerini tüketti mi karmaşamız.  Brokoli gibi hayatımıza giren diğer sebzelerden, meyvelerden yedirebildik mi endişemiz. Yemeyen çocuğa zorla her şeyi yedirmeye çalışma uğraşlarımız.

Bizi bu hale teknoloji getirdi biraz. Teknolojiyle doğallıktan uzaklaştık. Organik olan ve organik olmayan ürünler, GDO' lu ürünler, katkı maddeleri hayatımıza girdiğinden beri herkesin kafası karıştı. Her gün televizyon ekranlarında ne yememiz gerektiğini anlatan bir sürü program var. Bu programlarda bir uzmanın '' Bol bol yiyebilirsiniz. '' dediği bir yiyeceği bir başka uzman '' Asla yemeyin! '' diyor . Peki ne yiyecek bu çocuklar?

Ben  bu karmaşık duruma yetişemediğim için bıraktım ayrıntılarla uğraşmayı. Aldığım ürünlerin belli markalarda olmasına dikkat ediyorum ve meyve sebzenin de mevsimin de tüketilmesine. Aklıma ne gelirse, evde hangi yemeğin malzemesi varsa o gün onu pişiriyorum. Üst üste benzer yemekler pişirmemeye dikkat ediyorum o kadar. Zaten ne pişirsem çocuklar azıcık yiyorlar. Yedikleri kendilerine yetiyor sanırım. Gelişimleri normal, sağlık sorunları da yok. 

Çocukluğumda brokoli yoktu, zorla yedirme yoktu, aman aç kalmasın çocuk sorunu yoktu. Herkes acıkınca karnını doyuruyordu. Çocukların beslenme alışkanlıkları da yiyecekler gibi doğaldı. Şimdi ne değişti? Besinler gibi beslenme alışkanlıkları da doğallıktan uzaklaştı. Çocuklarımızı sağlıklı bir şekilde besleme durumunu çok abartmamak gerekiyor bence. Elimizden geldiği kadar  doğal ve sağlıklı olduğuna inandığımız yiyeceklerle beslesek yeter. Brokoli çorbasında bugün de havuç olmasın. Sorun değil. Sevgiler.


5 Aralık 2013 Perşembe

Oyun Halısı ve Ana Kucağı Önerileri

Bebekler ilk aylarda hareket edemedikleri için sürekli yatmak zorundadırlar. Arada kucağa alıp dinlendirseniz de sürekli kucakta tutmak hem sizin için hem de bebek için yorucu olacaktır. Bu aylarda sizi ve bebeklerinizi rahat ettirecek iki önerim var bugün. Bu önerilerim oyun halıları ve ev tipi ana kucakları. 

Bebekleriniz ikinci ayın içindeyken artık etrafta gördükleri nesnelere ve duydukları seslere tepki vermeye başlarlar. Bu aylarda alınacak en güzel ürünlerden biri bence oyun halıları. Benim bebeklerime iki aylıkken hediye gelmişti oyun halıları. Yaklaşık yedinci aya kadar kullandık. Bebeklerim oyun halısını çok sevmişlerdi. Oyun halısında asılı oyuncaklarını yakalamak için bütün gün uğraşıyorlardı. Dokundukları oyuncaklardan çıkan seslere gülüyorlardı. Oyuncaklara çığlıklar atıp tepki verebiliyorlardı. 


Bebekleri uzun süre oyalamak için yapılmış güzel bir eğlence aracı bence.  Aynı zamanda bebeklerin reflekslerini geliştiriyor. Eller kollar sürekli hareket halinde olduğundan kasları geliştiriyor. Bebek oyuncakları yakalamak için uğraşırken yana dönmeyi öğreniyor. Ben Playgro markalı oyun halılarını kullandım. Hem oyuncaklarının çokluğu hem de sesli oyuncaklarının olması bebeği uzun süre oyalıyor. Ayrıca geniş olduğu için bebek istediği gibi sağa sola kayabiliyor. Bebek oynayarak vaktini geçiriyor. Annelerin biraz dinlenmesine yardımcı olacak ürünlerden biri olduğu için özellikle ikiz annelerine oyun halılarını tavsiye ediyorum.




İkiz annelerine diğer ürün önerim ev tipi ana kucakları. Kesinlikle kurtarıcı ürünlerden biri de ana kucakları. Yine ikinci aydan sonra ana kucaklarını kullanabilirsiniz. Ana kucaklarının da sesli ve hareketli oyuncakları var. Bebek oyuncakları yakalamak onlara dokunmak için oldukça çaba sarf ediyor. Sürekli uzanma ve kalkma hareketleri yaptıklarından bazı hareketleri daha çabuk yapmaya başlayabiliyorlar. Benim oğlum kısa bir süre sonra oyuncaklara ayaklarını vurmaya başlamıştı.


Bebek hareket ederek ana kucağını sallayıp eğlenebiliyor. Sallanma özelliği ile bebeklerinizi uyutabiliyorsunuz. Ben bir süre bebeklerimi ana kucağında uyuttum. Ancak bebekler uyuduktan sonra yataklarına yatırmak lazım. Çünkü uzun süre uyumak için dar ve tam olarak yatmadığı için bebek rahat bir şekilde uyuyamaz.


Ana kucaklarını istediğiniz yere taşıyabiliyorsunuz. Ben mutfakta işim olduğunda mutfağa taşıyordum. Mutfakta beni izliyorlardı. Kahvaltı ve yemek sofralarında bize ana kucaklarından eşlik ediyorlardı. Banyo yaparken biri diğerini ana kucağında bekliyordu. Ayrıca mama içirmek bir şeyler yedirmek için ideal ürünler. Bebek büyüdükçe sırtını biraz dik konuma getirerek oturur hale getirebiliyorsunuz. Ben Chicco ' nun ana kucaklarını kullandım ve memnun kaldım. 





Tüm annelere ve anne adaylarına oyun halılarını ve ana kucaklarını tavsiye ediyorum. Sevgiler.

2 Aralık 2013 Pazartesi

İkiz Bebeklerle Evde İlk Günler


Benim bebeklerim beklediğimiz tarihten üç hafta önce acil bir şekilde geldiler dünyaya. Ben aslında doğuma giderken saçımı yaptıracaktım, makyaj yapacaktım. Fotoğraflarım güzel olacaktı. Plan yapıyordum kendimce . Ama  bebişlerim annelerini en doğal haliyle görmek istediler sanırım. Acele ettiler. Hastaneye giderken o kadar büyük panik yaşamıştım ki tansiyonumum on dokuza çıkmış. Hemen sezaryene alındım ve uyandığımda başımda birileri üstümü değiştirmeye çalışıyordu. Kendime gelmem biraz zaman aldı çok ayrıntı hatırlamıyorum o akşamla ilgili hala. Sürekli gülüyormuşum kendime gelene kadar. Ben o kadar panikle hastaneye gitmiştim ki sanırım sonra çok komik geldi kendime durumum. 


Gözlerim açılınca bebeklerimle tanıştım. O an unutulmaz bir andı benim için. Mutluluk, heyecan, ağlama isteği, şaşkınlık karışımı duygular. Hiçbir tanışma anneyle bebeğin tanışması kadar özel, unutulmaz, sevgi dolu olamaz. Biri kucağımdayken benim gözüm öbüründeydi. Daha tam kendimde değildim aslında ama o anları net hatırlıyorum. Kucağımdan hiç bırakmak istememiştim bebeklerimi. Yerlerine yatırmak için aldıklarında '' Ben tutarım ''  diyordum kimse duymuyordu. Sonra uyumuşum sanırım. Uyandığımda yine birileri bebekleri emzirmeye çalışıyordu. Benim halim yoktu ve tabi henüz sütümde.  O andan sonra sabaha kadar heyecandan hiç uyumadım. Sürekli bebeklerimi izledim. Oğlum sürekli uyuyordu, kızım ise arada uyanıyor beni izliyordu. Tabi ağrılarım da vardı. Bir ara gece hemşireler beni yürütmeye çalıştı yürüyemedim. '' Bebekleri beslediniz mi? '' dediler. Hayır beslememiştik. Kimse bize bebeği besleyin dememişti. Biz şaşkın halde olayı anlamaya çalışıyorduk. Sonra hemen mama verdik. Hala üzülürüm bebeklerimi ilk anlarında geç besledik diye. İkiz bebek bekleyen  hamilelerin çantasında mutlaka mama olmalı. Çünkü bebeklerin ne zaman geleceği belli değil ve sütünüz hemen gelmiyor.


İlk geceden sonra alışmaya başladık bebeklere. Evet onlar aramıza gelmişti sonunda ve her şey şimdi başlıyordu. Hastanede iki gece kaldık ve eve geldik. Onlarla eve gelmek yine apayrı bir duyguydu ve ben ağlıyordum. Hala çok şaşkındım ve inanamıyordum doğduklarına.Bu bebekler benim miydi? Nasıl bakacaktık biz bebeklere? Karmakarışık bir haldeydim. İlk günlerde mutlaka anne babanın yanında bir yardımcı olmalı. Hatta iki yardımcı. Annem vardı benim. Tabi en güzeli kendi annenizin olması. Bazen üç kişi bebeklere yetemiyorsunuz. Biz doktor tavsiyesi üzerine iki saatte bir besledik. Sütüm üçüncü gün geldi. Hem emzirmeye çalıştım hem mama verdim. Çünkü oğlum memeyi hiç almıyordu. Kızım emmek istiyor süt gelmiyordu. Biraz zorlu geçti o süreç zaten erkenden sütüm kesildi ve hep mama vermek zorunda kaldık. İlk günler bebekler sürekli uyuyor. Uyanıkken etrafı izliyorlar. Çok sık alt değişmeniz gerekiyor. Ben ameliyatlı olduğum için ilk günler ağrılı geçti. Bebeklerimin altını bile değişemedim çünkü eğilemiyordum. Annem ve eşim değişti bir süre. Geceleri eşim baktı bebeklere ve hala gece o bakar. Eşin yardımı çok önemli.


Şu an ikiz  bebek bekleyen  anne adaylarına tavsiyem özellikle yedinci aydan sonra çok daha dikkatli olmanız gerekiyor. Çünkü her an bebekler gelebilir. Ben hamileliğim yirmi yedinci haftasından itibaren hep yatmak zorunda kaldım çünkü erkenden gelmeye kalktılar. Ancak son üç haftaya kadar dayanabildiler. Hastane çantalarınızı erkenden hazırlayın ve kesinlikle mama koyun. Sütünüz gelince nasıl olsa emzirirsiniz bebeklerinizi. Süt gelene kadar bebeği aç bırakmayın. Evde ilk günlerde mutlaka size yardımcı olacak birileri lazım. Ev işleri olduğu gibi kalıyor yemek falan unutuluyor. Ama annenin de iyi beslenmesi ve dinlendirilmesi lazım. Bunun için birilerinin yardımına mutlaka ihtiyacınız oluyor. Benim annem çok yardımcı oldu bana. O da çok yorulmuştu bizimle. O olmasa işim çok zordu. Ona tekrar teşekkür ediyorum buradan.


Bebekler ne soğuk ne sıcak ortamda yatırılmalı. Üstleri çok giydirilmemeli. Göbek bağı düşene kadar banyo yaptırmayın demişlerdi bize. Ama birçok yerde yaptırılabileceği yazıyor. Biz sürekli suyla sildik banyo yaptırana kadar. Çünkü çok sıcak günlerde doğmuşlardı. Göbek bağı düştükten sonra her gün yıkadık. Banyolarını iki kişi yaptırdık hep. Bir üçüncü kişide diğer bebeğe baktı bu sırada. Yalnız kalan bebek hemen yalnız kaldığını anlıyor çığlığı basıyordu. Bazen günde iki kez yıkadığımızı hatırlıyorum. İki bebek ikişer banyo dört kez aynı işlem.


Bebekleri iki saate bir beslemek gerekiyor. Zaten acıkınca uyanıp karınlarını doyurup tekrar uyuyorlar. Gece uyandıklarında da mutlaka besledik. Zaten gece de iki üç saate bir uyanıyorlar. Alt değişiliyor, karnı doyuruluyor tekrar uyuyorlar. Gecelerimiz rahat geçti o açıdan. Çok nadir uyumadan sabahladığımız zamanlar olmuştur. Tabi gece gündüz sürekli bu rutin devam ettiği ve  aralıksız bir uyku uyuyamadığı için anne baba yorgun düşüyor. Sırayla uyuyorduk biz. Dinlenmezsen zaten gergin oluyorsun her şeye kızabiliyorsun. Anne mutlaka desteklenmeli bence.Bebekler beslendikten sonra mutlaka gazlarının çıkarılması gerekir. Biz bazen mamalarına zinco isimli bitkisel bir damla koyuyorduk. Gaz sancısı yaşamadılar onun için. Sürekli beslendikleri için yedek biberon olmalı ve sık sık kaynar suyla dezenfekte edilmeli. 


İlk günlerde sürekli uyudukları için uyku düzeni oluşturmak için erken. Ancak akşam uykularında yataklarına yatırırsanız daha sonra aynı şekilde yataklarına yatınca uyumaları kolaylaşıyor. Ben ilk kırk gün hiç televizyon açtırmadım. Bebeklerin bilinçaltına televizyondaki saçma sapan haberlerin, konuşmaların yerleşmesini istemedim. Bilgisayardan hafif müzik açıyordum. Bebek ninnileri dinletiyordum. Sanki televizyon o masum hallerine çok çirkin gelecekmiş gibi düşünmüştüm. Şimdi televizyon izletiyorum. Ama günde iki ya da üç saat en fazla. Hiç izletmeyin diyor uzmanlar ama bence bu çağda çok zor uygulaması. Tercih yine anne babaya kalmış elbette.


Evet evde ilk günler böyle işte. Bu günlerde ev almış başını gidiyordur. Gece gündüz sadece bebekler vardır hayatınızda başka hiçbir şey düşünemezsiniz. Tabi bebeklerin doğduğunu duyanlar tebrik etmek için telefon açarlar. Telefonu cevaplayamazsınız sonra geri aramayı unutursunuz. Size alınanlar, küsenler olur. Başkalarının o anları anlaması zordur. Siz o anlarda bez, emzirme, mama, biberonların yıkanması, alt değişme, kendi ağrılarınız, uykusuzluk, yemek yapıp yiyememe, bebek sarılığı, sağlık ocağı, hastane kontrolleri,testleri, lohusalık hallerinden ağlama krizleri, sinir bozukluğu, bu karışıklıkta bebeği bir türlü kucaklayıp sevememe halleri içindesinizdir. Ben o ilk günlerde beni anlayıp yanımda olanlara teşekkür ediyorum. İkiz bebek bekleyen tüm anne adaylarına kolaylıklar diliyorum. Sevgiler..

1 Aralık 2013 Pazar

Bebeğinizin Zihin Haritasında Ne Var?


Maslow' un ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidini mutlaka okul yıllarından hatırlarsınız. Bu piramitte insanların ihtiyaçları basamaklar halinde gösterilir ve alt basamakların üst basamakları etkilediği söylenir. En alt basamakta insanın fizyolojik ihtiyaçları, ikinci basamakta güvenlik ihtiyacı, üçüncü basamakta sevme sevilme, ait olma ihtiyacı, dördüncü basamakta değer ihtiyaçları ve son basamakta da kendini gerçekleştirme ihtiyacı bulunur.


Bir bebek dünyaya geldiğinde önce onun açlık, barınma, ısınma gibi fizyolojik ihtiyaçları karşılanmalıdır. İyi beslenemeyen, kötü şartlarda barınmak zorunda kalan bir bebek kendini güvende hissedemeyecek ve dolayısıyla sevilmediğini düşünecektir. Sevilmediğini düşünen bir bebek endişeli, huzursuz, tedirgin olabilir. Örneğin bebek düzenli bir şekilde beslenmez uzun süre aç bırakılırsa ne zaman karnının doyacağını bilmediğinden endişeli olacaktır. Uzun süre aç bırakılan bebeklerin daha sonra obez olma risklerinin daha fazla olduğu uzmanlar tarafından söylenmektedir.


Fizyolojik ihtiyaçları karşılanan bebek kendini güvende hissedecektir. Bir üst basamaktaki bebeğin sevildiğini ve bir yere ait olduğunu hissetmesi güvende olduğunu hissetmesiyle daha kolaylaşacaktır. Elbette sevilen, bir aileye ait olduğunu hisseden bebek kendinin kabul gördüğünü hissedecek ve değer ihtiyaçları ona göre şekillenecektir. Saygı, kabul görme gibi bu sosyal ihtiyaçlar alt basamaklarda yaşanılan deneyimler sonucu oluşur ve böylece ego oluşur. Bir alt basamaktaki ihtiyacın karşılanmaması üst basamaktaki ihtiyacın olumsuz etkilenmesine sebep olur. Yeterli düzeyde karşılanması da elbette olumlu etkileyecektir.


İnsanların zihin haritaları 0-6 yaş arasında şekillenir. Her bireyin zihin haritası farklıdır ve sadece kişinin kendisine özeldir. Bebeklerimize doğdukları  andan itibaren yaşattığımız her duygu onların zihin haritalarına kodlanarak yerleşir. Bebek sürekli şiddet uygulanan bir ortamda yaşıyorsa, sevgi görmüyorsa kendini güvende hissetmeyecektir. Korkulu, endişeli, tedirgin, huzursuz olacak ve zihnine bu duyguları kodlayacaktır. Güvende olmadığını hissettiğinden ilerde insanlara güvenmekte zorlanacaktır. Sevgi görmemişse zihninde öyle bir kod olmadığından daha sonra insanları sevmekte zorlanacaktır. Sürekli nefret, öfke duygularıyla büyütülmüşse hayattan nefret edecektir. Sıcak ilişkilerin olduğu, kendini iyi ifade edebilen ebeveyne sahip, huzurlu, sevgi dolu bir ortamda büyüyen çocuk insanlara güvenecek ve daha kolay sevebilecektir. Şefkat ve merhamet duygularını ailede görmüşse vicdan sahibi olacaktır. Kısacası nasıl bir ortamda büyüdüysek şu anda zihnimizde o anların kodları var ve o kodlara göre yaşıyoruz.

Herkesin kodları birbirinden farklı. Aynı ailede yetişen kardeşler bile birbirinden farklı zihin haritalarına sahip. Anne ya da babanın herhangi bir davranışını bir kardeş iyi olarak kabul etmiş diğeri kötü olarak kabul etmiş olabilir. Çünkü her bireyin dünyayı algılama şekli farklı. Birini yargılamadan önce bunu düşünürsek sanırım daha olumlu düşünebiliriz. Örneğin mavi dediğimiz zaman bu herkes için farklı bir nesneyi, olayı veya durumu ifade eder. Belki birçok kişinin aklına deniz gelir ama herkesin düşündüğü deniz görüntüsü birbirinden farklıdır. Onun için şunu bilmeliyiz ki karşımızdaki bizim söylediklerimizi kendi kodlarıyla anlıyor. Dünyayı bizim gözlerimizle değil kendi gözleriyle görüyor. Belki bunu bilirsek daha az ön yargılı olabiliriz.

Peki bebeklerimizin, çocuklarımızın zihin haritaları oluşurken biz ne yapmalıyız? Elbette onların ihtiyaçlarını elimizden geldiği kadarıyla karşılamalıyız. Düzenli beslenme alışkanlığı kazanması için düzenli beslemeli, yine düzenli uyku alışkanlığı için düzenli uyutmalıyız. Çünkü ne zaman karnının doyacağını, ne zaman uyuyacağını, ne zaman banyo yapacağını, ne zaman altının değişileceğini bilmek  bebeği rahatlatır ve güvenlikte olma hislerini güçlendirir. Elbette en önemlisi bebeklerimize sevgimizi gösterebilmeliyiz. Onların en çok ihtiyacı kucaklanmak. Aman kucağa alıştırmayın diyenleri fazla dinlemeyin ve çocuklarınızı bol bol kucaklayın. Sevginin en kolay ifade şekli bu bence. İlerde başkasına dokunmaktan çekinen çocuklar genelde bebekken az dokunulan sevilen kişiler oluyor.

 Onlara sevgimizi davranışlarımızla belli etmeli ve onları sevdiğimizi sık sık söylemeliyiz.  Çocukların yanında kavga etmemek diğer önemli bir durum bence. Mutlaka eşinizle sorunlarınız olacaktır ama bunu çözmek için çocukların uyumasını bekleyin. Sesiniz yükseldiği anda çocuklar sessizce sizi izler. Onlar her şeyin farkında biz farkında olmasak da. Onlara karşı hiç bir davranışı abartmamalıyız. Olumlu davranışı da olumsuzu da. Özellikle istediği her şey fazlasıyla yapılan çocuklar sahip olamayacakları şeylerle karşılaşınca büyük hayal kırıklığı yaşayabiliyor. '' Sen çok iyisin, üstünsün, çok zekisin '' gibi sözlerle egosu yükseltilmiş çocuklar en küçük başarısızlıkta kendilerini aşırı suçlama eğiliminde olabiliyor ya da sosyal hayatta arkadaş edinmede zorlanabiliyor. Çocuklarımızın bedeninden çok ruhunu beslemeye çalışmalıyız. Ne kadar zor durumda olumsuz duygular içinde olsakta onların bu durumdan en az seviyede etkilenmesi için önce onları düşünerek hareket etmeliyiz. 

Ben de herkesin yaşayabileceği gibi bazı zor durumlar yaşadım. Bazen başka kişilere durumlara ya da olaylara kızgın olduğum halde çocuklarıma sinirlendiğimi, sesimi yükselttiğimi farkettim. Bir çok şeyi bildiğim halde neden böyle davrandığımı sorguladım ve buldum. Elbette benim de zihin haritamda kodlar var. Belki annelikle ilgili olumsuz kodlara sahibim diye düşündüm. Çocuklarımı çok sevmeme rağmen olumsuz kodlamalarım davranışlarımı etkiliyor olabilir diye düşündüm. Davranışımı değiştirmeye karar verdim.

Olumsuz bir davranışınızı fark ettiğiniz anda olumluyla değiştirebilirsiniz. Önemli olan farkında olmak. Ben davranışımı fark ettikten sonra '' Asla çocuklara sesimi yükseltmeyeceğim. '' dedim. Bu kararımı şimdi uyguluyorum. Çocuklar bazen inatlaşabiliyor, ağlama krizine girebiliyor, yemek yemek istemiyor, uyumak istemiyor, yapma dediğin davranışı ısrarla yapmaya devam edebiliyorlar.  Böyle durumlarda önce onların sakinleşmesini bekliyorum. İlgilerini farklı bir yöne çekerek olayı unutturmaya çalışıyorum. Bu bazen zaman alıyor. Bazen tüm çabalarım boşa çıkıyor ağlamalar durmuyor. Ama sonunda susuyor ya da sakinleşiyor. Biraz sabır gerekiyor.


Bir de ben bu farkındalıktan sonra onların bana emanet olduklarını hatırladım. Onlar bana Yaradan' ın emaneti. Ben bu emanetin sorumluluğunu taşıyorum. Zorlandığım her an bunu hatırlayıp sakinleşiyorum. Çocuklarımızın zihin haritalarını elbette bizim kontrolümüzde değil. Olumsuz duygular düşünceler de kodlanacak zihinlerine. Biz ne kadar engellemeye çalışsakta sosyal hayatın içinde birçok deneyim yaşayacaklar .Önemli olan bizim elimizden geldiğince sakin, sevgi dolu olabilmemiz. Çocuğumuza önemli ve değerli olduğunu, olduğu gibi kabul edildiğini davranışlarımızla göstermemiz gerekiyor tabi. Bu davranışları anne baba olarak ortaklaşa sergilememiz gerekiyor. Çocuk sadece annenin ya da babanın değil çünkü. Bu yazıyı yazarken en çok sokaklarda yaşayan ve yetiştirme yurtlarında yaşayan çocuklar geldi aklıma, Hayatlarında eksik olan diğer şeyler gibi hangi duyguları eksik diye düşündüm, üzüldüm. Sahip olduğumuz her şey için her zaman şükretmek lazım. Şükürler olsun dünya tatlısı iki bebeğe sahibim ve onların gelişimi için elimden gelen her şeyi yapabiliyorum. Sevgiler.




30 Kasım 2013 Cumartesi

İkiz Bebeklerim On Yedi Aylık


Bundan tam on yedi ay önce yine böyle bir cuma günü akşam üstü geldiler hayatıma benim canım bebeklerim. O an itibariyle hayatım değişti. Evde ilk günlerimizi hatırlıyorum da oturup ağlamıştım ben bu bebeklere nasıl bakacağım, iyi bir anne olamayacak mıyım diye. Zaman öyle hızlı geçti ki o minik hallerini fotoğraflardan hatırlıyorum. Uzun süren yorgunluklar, onlara yetemediğimi düşündüğüm anlar, biri kucağımdayken diğerini ihmal mi ediyorum diye kucağımdakini sevemediğim zamanlar, ikisi birden ağladığında ikisini de kucaklamaya çalıştığım benim de ağladığım günler, sürekli biten bez paketleri, mamalar, kaybolan emzikler, bitmeyen kusmalar, dağ gibi yığılan çamaşırlar, '' Ay bugün de makarna yapalım '' dediğimiz günler, aylar sonra ilk kez evden yalnız çıktığım ve hemen geri dönmek istediğim gün geldi aklıma. Her günümüz ayrı bir deneyimdi benim için. Günler aylar geçti ve on yedinci aylarını sağlıklı bir şekilde bitirdiler şükürler olsun.

 Evet on yedinci ay ve bebeklerim neler yapıyor bu aralar anlatayım biraz. Öncelikle yürümeleri artık düzeldi sürekli koşuyorlar. Koşmakla kalmayıp her yere tırmanıyorlar. Sandalyelere kendileri oturup tekrar inebiliyorlar. Sandalyeyi masanın yanına çekip masaya çıkıp masada ayakta duruyorlar. Aldığımız ilk arabam oyuncaklarını sürmek yerine üstüne çıkıp ayakta durmayı tercih ediyorlar. Her yeri karıştırdıklarını söylememe gerek yok sanırım. Keşfetmedikleri yer kalmadı. Yemeleri için ellerine verdiğim meyve, bisküvi, kek vs. ne olursa her yere eziyorlar. Araştırdım nedenini, küçük kaslarını geliştiriyorlarmış. Artık yırtılan kağıtları, peçeteleri ezilen her türlü yiyeceği toplarken '' Sakin ol, küçük kaslar! '' diyorum kendime. Merdivenlerde yardımsız bir basamak, tutunarak bir sürü basamak çıkıyorlar.Kapıların kolları sert olmayanları açabiliyorlar. Birbirleriyle oynuyorlar artık. Birbirlerini kovalamaca, saklanıp ''cee'' yapmaca favori oyunları. Bir de kule yapıp devirme oyunu. Birbirleriyle oyuncakları paylaşıyorlar. Artık hemen hemen her kelimeyi anlıyorlar. Birine hadi bunu kardeşine ver dediğimde koşup veriyor. Bulmalarını istediğim oyuncakları bulabiliyorlar. Gösterdiğim şekilleri tekrar bulabiliyorlar. Kalem ve boya ile kağıda çizgiler çiziyorlar. Hatta sandalye koltuk duvarlar da bu çizgilerle tanıştı. Mühür şeklindeki boyalarla şekil yapıyorlar. Çatalları ile tabaklarından birşeyler yiyebiliyorlar. Kaşıkla sıvı olmayan yiyecekleri yiyebiliyorlar, puding, muhallebi gibi. Sütlerini içeceklerinde emzikleri ağızlarındaysa çıkarıp masaya koyuyorlar. Sütleri bitince de biberonlarını masaya koyuyorlar. Eskiden yere atıyorlardı. Yemek zamanı deyince mama sandalyelerini masanın etrafına getiriyorlar. Uyku zamanı deyince üstlerindeki yeleklerini çıkarıp odalarına koşuyorlar. Artık kendi kendilerine uyuyorlar. Banyo yapacaklarında banyonun kapısında bekliyorlar. banyo yaparken liflerini kendileri yapmak istiyorlar. Ben evi süpürürken ellerine oyuncaklarını alıp onlar da süpürüyor. Oyuncaklarını topluyorlar ancak sepeti hemen geri boşaltabiliyorlar. Her zamanki gibi fazla bir şey yemiyorlar. Gerçi artık üç öğüne geçebildik sonunda. Ancak miktar az. Sürekli birbirlerini taklit ediyorlar. Aynı oyuncak için kıyameti koparıyorlar. Aslında az önce biri diğerine getirip vermiştir o oyuncağı. Sanırım sonra vazgeçip kendi oynamak istiyor.

Bunlar şu an aklıma gelenler. Bütün gün oyun oynuyorlar tabi. Sınırlı saatte televizyon izliyorlar. Elektronik her eşyaya dokunup oynamak için çıldırıyorlar. Bir de artık kelimeden cümleye geçiş var. '' Anne al, anne bak, orda yok, nerde yok '' gibi. Bu ara pek baba demiyor ikisi de . Sürekli anne anne. Bir de çişlerini yapınca haber vermeye başladılar. Gelip anlatıyorlar kendilerince durumu. Elbette her ikisinin de algılama şekilleri ve düzeyleri farklı. Aynı olaya farklı tepki veriyorlar. Biri bazı durumları kolay kavrarken diğeri daha zor kavrayabiliyor. Bir de aynı konu üzerinde uzun süre kalamıyor sıkılıyorlar. Örneğin boyama yaparken hemen sıkılıp kağıdı parçalamaya başlayabiliyorlar.

Benim ikizlerimin on yedi aylık halleri böyle. Biz anneler için onların yaptıkları yeni her davranış, söyledikleri her kelime önemli oluyor. Sonra unutuyoruz ne zaman ne yaptıklarını. İyi bir anne olabildim mi bilmiyorum ama artık bu çocuklara nasıl bakacağım diye ağlamıyorum. Her gelişmeyi sevinçle karşılıyor ve sağlıklı oldukları için şükrediyorum. Sevgiler..



29 Kasım 2013 Cuma

Aramızda Kalsın, İkiz Anneleri de Dizi İzler


Bu sezon dizilerinin içinde kaçırmadan izlediğim dizilerden biri Star Tv' de yayınlanan '' Aramızda Kalsın '' adlı dizi. Her perşembe çocuklar uyutulur; çay kahve hazırlanır ve televizyonun karşısına geçilir. Hani bir reklam var şu an tam olarak ne reklamı olduğunu hatırlayamadığım. Anne her işini bitirir televizyonun karşısına geçer; bir anda zil çalar, bebek ağlar, elektrik kesilir.. Ben de perşembe akşamları olabilecek tüm engellere karşı önlemlerimi alıp çocukları babalarına devredip dizimi izliyorum. 


Dizide kalabalık bir ev hayatı ve bu kalabalık ortamda hep mutlu olabilen bir ailenin hikayesi anlatılıyor. Oldukça doğal, bol bol güldüren, eğlenceli bir dizi. Dizi de hem aile sıcaklığını hissedebiliyor hem de ağlamak yerine gülüyorsunuz.  Herkesin biribirine sırlar verip '' Aramızda Kalsın '' dediği ancak o sırların hiç saklanamadığı güzel olaylar yer alıyor. Dizide kesinlikle favori karakterim Hüsne. Binnur Kaya her zamanki gibi muhteşem bir rol sergiliyor. Hüsne' nin eşiyle olan diyalogları çok komik. Geçen hafta adaya gittikleri sahnelere çok gülmüştüm. Hüsne ve Hatçik' in adaya giderken yolda yemek için hazırladıkları yolluklar çok komikti. Bir de Hüsne' nin Ceylan' ın köpeğini kaybettiği sahneler. Arifenin terlikleri çok güldüğüm sahnelerden bir diğeri. Bugünkü bölümde halalar ve Hüsne' nin stres atması da görülmeye değerdi. Uğur Yücel yine babacan ev reisi rolünde. Oyunculuğuna yorum yapmaya gerek yok sanırım. Bütün karakterler çok güzel aslında. Arife, Mahir, halalar, çocuklar, Civan ve tabi Yadigar. Gökçe Bahadır bence bu diziyle oyunculuğunu bir kez daha gösteriyor. Önceki dizilerde oynadığı karakterlerle çok farklı olan Yadigar' ı başarılı bir şeklide canlandırıyor.


Bu diziden tek şikayetim var o da diziyi izledikten sonra canımın lahmacun, kebap, çiğ köfte çekmesi. Geçen hafta tam yatacağım  gözümün önüne Adana kebap geliyor. Hafta sonu kebapçı da buldum kendimi. Sanırım kebapçılara yarayacak bu dizi. Bilinçaltınıza yerleşiyor o sürekli yemek yedikleri masa görüntüleri. Bilinçli mi acaba?  Aramızda Kalsın' ı henüz izlemeyenler varsa kesinlikle tavsiye ediyorum. Star Tv' de perşembe akşamları saat 20:00'de yayınlanıyor. Haftanın yorgunluğunu stresini bu diziyi izleyerek atabilisiniz. Herkese bu dizideki gibi sıcak ilişkilerin olduğu, herkesin birbirini koruyup kolladığı, aynı ortamda eğlenerek konuşabildiği ama arada kalacak, saklanacak sırların olmadığı bir aile diliyorum. Sevgiler..



28 Kasım 2013 Perşembe

Bunlar Tüp mü, Normal mi?


İkiz bebeklerinizi bebek arabalarına oturtup dolaşmaya çıkarsınız. İki tane bebek bir arada olduğundan ve kocaman bir bebek arabası, iki tane çantayla dolaştığınızdan haliyle dikkat çekersiniz. Genelde sevmek için etraftan yanınıza yaklaşanlar olur. İlk soruları '' İkiz mi bunlar? '' olur. '' Yok ikiz değiller, biz zevk olsun diye ikiz bebek arabasında taşıyoruz! '' demek gelir içinizden. Farklı yaşlarda iki çocuğu olanlar ikiz bebek arabası alıp kullanmayı tercih etmezler sanırım. Sonra özellikle bize bebek arabamız mavi olduğundan ve kızımız kısa saçlarıyla hala erkeğe benzediğinden sanırım '' İkisi de erkek mi? '' diye sorarlar. '' Yok bir kız bir kız bir erkek. '' dersiniz. Anlamazlar, ikisini de erkek sanarak yakışıklılar, delikanlılar diye sevmeye devam ederler. Ya da oğlumuzu kız sanırlar. Diğer soru gelir '' Hangisi büyük? '' '' İkiz bizim bebekler! '' dersiniz , '' Yok hangisi önce doğdu? '' diye düzeltirler. '' Kızımız önce doğdu. '' deriz. '' Ha o zaman erkek büyük. '' Pardon, nasıl?  İkiz bebekler için böyle bir ters orantılı durum olduğundan bahseder çoğu kişi. Önce doğan küçük olurmuş. Farklı yaşlarda iki çocuğunuz varsa zaman olarak önce doğan büyüktür değil mi? Böyle bir gerçeklik var. Ama ikiz bebeklerden önce doğan iki dakika önce doğmuş olsa bile küçüktür. Peki dersiniz,  yorumsuz.. '' Kız oğlanı dövüyor galiba, çok sert duruyor. '' '' Evet her gün yemeklerden sonra üç kez döver! '' demek istersiniz. Bu nasıl bir yorum.. '' Ay bizim bir tanıdığın bir çocuğu var o kadar zor ki, siz ikizlerinize daha kolay bakıyorsunuzdur eminim. ''  Gözünüzün önüne doğumlarından itibaren yaşadığınız o zor günler gelir. Tek bir çocuğa bakmak ne kadar zor olabilir anlamaya çalışırsınız.


Derken en çok merak edilen soru sorulur: '' Tüp mü bunlar, normal mi? '' '' Ya evet tüp. Evde ocağa takıyoruz arada bir hava alsınlar diye bebek arabasına koyup gezdiriyoruz. Siz tüplerinizi gezdirmez misiniz? '' aklınızdan geçen cevaptır. '' Normal! ''  ne demek Allah aşkına! İkiz bebekler anormal mi? İkiz bebeklerin hepsinin tüp bebek yöntemiyle dünyaya geldiğini, anne karnında büyümeyip deney odalarında kavanoz içlerinde büyüdüğünü sanıyorlar galiba. Değilse normal mi diye sormaz hiç kimse. Siz '' Tüp bebek değil normal bir hamilelik süreciyle doğmuş bebekler. '' deseniz de karşıdaki inanmaz. Çünkü emindir tüp bebek olduğuna. '' Kimin tarafında ikiz var? '' diye sorar hemen. '' Anne tarafında var. '' deriz. '' Ya sanki baba tarafında olursa oluyordu.'' derler. Baba tarafı dersen tersini söyleme ihtimalleri fazla. İkisinde de yoksa karar verilir: '' Kesin tüp! '' Bir de anne tarafı dersin, kim var diye sorarlar. Sanki söylesem tanıyacak. Kaç yıllık evli olduğunuz diğer bir araştırma konusudur. Karşıdaki tam bir '' İkizler nasıl dünyaya gelir? '' konusunda uzman biridir sanki. Bir de '' Aman iyiki  tüp bebek yapmamışsınız günahmış, çocuklar sizin olmuyormuş çünkü'' diyenlere ne demeli.. Çocukların yanında böyle konuşmalar yapıldıkça bir gün çocuğunuzun '' Anne ben tüp bebek miyim? '' diye sorması kaçınılmaz. Bunu düşünen kim? Yeter ki insanların merakı giderilsin. Çocukların, anne babanın ne hissettiği hiç önemli değil. Belki gerçekten doğal dünyaya gelmişler. Ya da evet tedaviyle olmuş ama bunu paylaşmak istemiyor. Belki de bebekler evlatlık. Kimseyi ilgilendirmez sanırım bu durumlar.


 Ya işte böyle. Tek bir bebekle dolaşan anne babalar sanırım böyle bir araştırmaya tabi tutulmazlar. Onların bebekleri normaldir çünkü. Bu soruları daha çok duyacağıma eminim. İkiz annesi olmak insanı ünlü yapıyor. Nasıl ünlülerin özel hayatları merak ediliyorsa sizinki de merak ediliyor. Özel hayatın gizliliği falan umursanmıyor. Çevrenizden sizin söylediğinize inanmayıp hastane kayıtlarınızı araştıracak kadar meraklı kişiler çıkabiliyor. Elbette tüp bebek yöntemiyle dünyaya gelen bebekler gayet normal ve doğal. Normal olmayan insanların özel hayatlarının didiklenmesi. Benim bebeklerim mi?  Normal, hayır tüp, aslında ikisi de değil hiç bilinmeyen bir yöntemle dünyaya geldiler, deney odasındaki kavanozdan aldık, leylekler de getirmiş olabilir, yumurtadan da çıkmış, saksıya ekip büyüttük, uzaylılar getirdi..İkiz değiller mi normal olmayan her yolla dünyaya gelmiş olabilirler. Sevgiler..

27 Kasım 2013 Çarşamba

Bebekler İçin Yastık Önerileri


Bebeklerime hamileyken onlar için neler gerekli, neler almalıyım sürekli araştırıyordum. İnternette gördüğüm bebek yastıkları ilgimi çekmişti. Boğulmayı önleyici hava delikli yastıklar ve yan yatış yastıkları. Bebeklerin yastıksız yatırılmaları gerektiğine dair bir çok yorum da vardı. Ancak ikizlerimi yastıksız yatırmak bana pek mantıklı gelmedi açıkçası. Ben bu yastıklardan almaya karar verdim. Bebeklerime birer hava delikli yastık, birer de yan yatış yastığı aldım. Bebeklerim doğup eve geldiklerinde yataklarına yatırdık ve ilk kullandığımız ürünler yastıklar oldu. İyiki almışım dediğim en güzel şeylerden biri oldu yastıklar.


Bebekler özellikle kusmaya karşı ve başlarının güzel şekil alması için yan yatırılmalıdır. Ben bebeklerimi bir gün sağ taraflarına yatırıp diğer gün sol taraflarına yatırdım. Yan yatış yastıkları hem sırtlarından hem de karınlarından desteklediği için bebeklerim rahat bir şekilde uyudular. Ayrıca başları gayet güzel şekil aldı.

Benim bebeklerim çok kusuyorlardı. Onun için başlarının altına yastık koymadan hiç yatırmadım. Boğulmayı önleyici hava delikli yastıklar ile yatarken kustuklarında delikler sıvıyı geçirdiğinden güvenli bir şeklide uyutabiliyordum. Bu yastıklar oldukça ince olduğu için bebeğin boynunu da yormuyor. Hem yan yatış yastıklarını hemde boğulmayı önleyici hava delikli yastıkları tüm anne adaylarına ve annelere aynı süreçleri yaşamış bir ikiz annesi olarak tavsiye ediyorum. Sevgiler..

26 Kasım 2013 Salı

İkiz Bebeklerim İçin Hangi Yatağı Almalıyım?

Bebekler dünyaya geldikten sonra ilk gereksinim hissettikleri duygulardan biri güven duygusudur. Aylardır çok güvende oldukları ortamdan çıkarak bilinmezliklerle dolu bir dünyaya gelmişlerdir. İlk aylarda bebekler hemen hemen tüm günü yataklarında uyuyarak geçirirler. Bebeğin rahat, sakin bir ortamda kendini güvende hissedebilmesi için yatak seçimi oldukça önemlidir. Ben etrafı göremeyecek kadar derin ve dar yatakta yatmasının bebeği huzursuz edeceğini düşünüyorum. Ferah bir ortamda anne babayı görerek yatması bebeğin güven duygusunu da artıracaktır.

Ben ikizlerim için Kraft marka park yatakları kullandım. Mobilya tarzı beşikler çok yer kaplıyor. Minik beşikler ise çok kısa bir süre kullanılabiliyor, çünkü bebekler hızlı büyüyor. Park yataklar kolayca kurulup katlanabiliyor. Ayrıca bir odadan diğerine taşınabiliyor. Tabi bu arada park yatağın ebatlarının kapılarınızdan geçecek boyutlarda olması lazım. Ben buna hiç dikkat etmemiştim. Kapılarımızdan yataklar geçmeyince ilk birkaç hafta birini salona, birini yatak odasına koydum. Bebekleri yan yana yatırdım. O haftalarda çok uzun süreler uyudukları için yan yana yattılar. Ama bir süre sonra  yataklarına ayrı ayrı yatırdım. Çünkü birbirlerini rahatsız etmeye başladılar. Daha sonra bir süre annemlerde kalmak zorunda kalınca yatakları oraya taşıdık. Oldukça portatif ve kullanışlı yataklar bence. Yatakların ayrıca müzikli dönenceleri oluyor. İlk haftalarda bebeklerin henüz göz kasları çok gelişmediğinden kullanmadık. Ama daha sonra bebeklerim onları çok sevdiler ve dönencedeki hayvanları izleyerek uyudular. Yatakların yanlarında bulunan ceplerine ve aparatlarına bezleri, biberonları , mendilleri vs. koyabiliyorsunuz. Bu da ayrı bir kolaylık elbette.





Bebeklerim doğdukları ilk haftalarda o yatakların içinde minicik dursalar da çok kısa bir süre içinde yatağın üst katından inip alt katında yatmaya başladılar. Bir süre sonra da içinde oynamaya başladılar. Benim bebeklerim on yedi aylık oldular ve uzun süredir kendi odalarında uyuyorlar. Park yataklarımızın yerine yeni oda takımı aldık ama aslında daha uzun süre onlar da yatabilirlerdi. Ben özellikle ikiz bebek bekleyen anne adaylarına kolay kullanımı nedeniyle park yatakları öneriyorum. Sevgiler.





Migrenim, İkizlerim ve NLP


Yaklaşık on üç yıldır migren hastasıyım ve migrenden kurtulabilmek için birçok yöntem denedim. Bunların başında değişik doktorlar  ve çeşitli ilaçlar var elbette. Ayrıca psikologla görüşme, akupunktur tedavisi, NLP yöntemleri, EFT teknikleri, reiki denediğim diğer yöntemler. Elbette bu yöntemlerden çeşitli düzeylerde fayda gördüm. Ancak hiçbirinden kesin ve kalıcı bir sonuç elde edemedim.


Hamile olduğumu öğrendikten sonra ilk aklıma gelen yıllardır peşimi bırakmayan migrenim oldu. Hamilelikte ilaç kullanamayacaktım ve ataklarım geldiğinde ilaç almazsam birkaç gün o ağrıyı yaşayacağımı biliyordum. Artık bebeklerim için her türlü ağrıya katlanmak zorundayım diye düşündüm ama korktum tabi. Migreni olanlar bilirler nasıl zor bir ağrı olduğunu. Ben ya atağım olursa diye düşünürken ikinci ayımda ilk atağımı yaşadım. Oldukça şiddetli bir ataktı. Tabi yataktan kalkmadan sessiz, ışıksız bir ortamda o günü geçirdim. Akşama iyileştim. Ancak bebeklerim bundan kötü etkilendi diye de üzüldüm. 


Hamileliğim devam etti ve ben bir daha hiç atak yaşamadım. Arada çok hafif baş ağrıları yaşadım ama ilaç gerektirmeyen seviyelerdeydi. Kendimin ve bebeklerimin korunduğunu düşündüm kendimce. Zaten cesaret duygum oldukça artmıştı ve psikolojik olarak kendimi genelde iyi hissediyordum. Böylece hiç ağrısız hamileliğimi tamamladım.


Doğumdan bir kaç ay sonra migrenim yeniden kendini hatırlattı. ''Ben geldim özledim seni'' dedi bana. Ama ben onu hiç özlememiştim. '' Yeniden başlıyoruz işte'' dedim ve ara sıra tekrar ataklar yaşadım. Ancak artık hamilelik öncesi yaşadığım o çok sık ataklarım azalmıştı. Zamanla ağrılarım azaldı ve giderek atak sayımda azaldı. Şu anda bebeklerim on yedi aylık ve çok nadir atak yaşıyorum. Ataklarımın şiddeti de daha az.


Peki ne oldu da gitti geldi, tekrar gitti benim migrenim. Çünkü ben onu kabullenmiyorum artık. Yıllarca migrenim dedim benimsedim artık hayatımdan çıkarıyorum onu. Migrenimi azaltmakta en etkili yöntemler NLP teknikleri oldu benim için. Neden migren olduğumu keşfettim önce. Sonra çeşitli bilinçaltı teknikleri uyguladım.  Bu teknikler migrenimi tamamen çözemedi o dönemde. İlaçlarıma devam ettim mecburen. Ancak zamanla özellikle ikiz hamileliğim ve sonrasında kaybettiğim mükemmeliyetçiliğimden dolayı migren ataklarımın azaldığını düşünüyorum. Çünkü hamileliğimde bebeklerimin ruh ve beden sağlıklarının tam olması için sadece onlara konsantre olmam, hamileliğimin son aylarında uzun süre yatmak zorunda kalıp işi gücü bırakmam, her gün ev süpürürken yerinden kalkıp iş yapamaz hale gelmem, doğduklarından sonra bugüne kadar bebeklerimin bakımı, büyümeleri, ihtiyaçları için koşturmam bana ağrılarımı unutturdu. Çünkü oturup uzun uzun olumsuz düşünceler içine girip başımı ağrıtacak zamanım yok artık. Bir günüm bebek bakımı, ev işleri ile geçiyor. Uyuduklarında biraz kendime zaman ayırabiliyorum sadece. Evet artık ben mükemmeliyetçi biri değilim. Zaten migrenin psikolojik temeli bu düşünce. Her şeyin tam ve kusursuz olması isteği. İkiz bebeklerimle düzenli bir ev, mükemmel işleyen bir ev işleri programı, tamamen hijyenik bir ortam artık hayal. 


Sonuç olarak migrenin nedenlerinden birinin olumsuz düşüncelere odaklanıp uzun süre orada kalmak olduğunu anladım. İkizlerime hamileliğim ve onların dünyaya gelmesiyle başlayan yeni hayatımda etrafımda olan bir çok olumsuzluktan etkilenmiyorum artık. Çocuklarımla bugünümü yaşamaya çalışıyorum. Migrenimle vedalaşmamda bana yardımcı olan NLP tekniklerine ve ikizlerime teşekkür ediyorum. Sevgiler..

25 Kasım 2013 Pazartesi

Hamilelere Kitap Önerisi

Bebeğinizi beklerken merak içindesinizdir. Bir de bu ilk hamileliğiniz ise bu merak çok daha fazladır. Bende öyleydi açıkçası. Ne bulursam okuyor öğrenmeye çalışıyordum. Hamilelik sürecini, doğum ve doğum sonrası neler yaşayacağımı tahmin edemiyordum. Üstüne bir de ikiz bebek bekleyince merak ikiye katlanıyordu elbette. Teorik olarak ne kadar çok bilgi öğrenirsem daha rahat bir süreç yaşayacağıma inandım. Gerçekten de öyle oldu. Okuduklarımdan öğrendiklerim özellikle bebeklerim doğduktan sonra acil bir durumda aklıma geldi ve uyguladım. Onun için araştırmak, okumak, bilgilenmek bence çok önemli.

Ben bebek bekleyen tüm anne adaylarına benim çok faydalandığım iki kitabı önermek istiyorum. Bu kitaplardan ilki Ayşe Öner' in '' Hamilelik, Doğum ve Bebek Bakım Kitabı '' adlı kitabı. Kitap hamilelik ve sonrasında her an elinizin altında bulunması gereken yardımcı bir kitap. İçeriğinde hamileliğin tüm evreleri hakkında ayrıntılı bilgiler bulabilirsiniz. Hamilelikte beslenme, egzersiz, nefes teknikleri, bebeğin haftalık gelişimi bunlardan bazıları. Ayrıca doğum ve doğum sonrası bebek bakımı, emzirme, alt değiştirme, banyo, masaj, aşılar, oyunlar gibi konularda merak ettiğiniz sorulara cevaplar bulabilirsiniz. Ben özellikle bebeklerimin doğumundan sonra bu kitaba bakma ihtiyacı hissettim. İkizlerim on yedi aylık oldular ve ben hala bu kitaptan yararlanıyorum. Tüm anne adaylarına bu kitabı tavsiye ediyorum.






Tavsiye edeceğim ikinci kitap Dr. Thomas Verny ve John Kelly' ye ait olan '' Doğmamış Çocuğun Gizli Yaşamı '' adlı kitap. Bu kitap bebeğin henüz anne karnındayken nasıl her şeyden haberdar olduğunu anlatıyor bize. Annenin yaşadığı özellikle yoğun ve derin duyguların bebeğe etkilerinden bahsediyor. Anne karnında yaşadığı stresin ve annenin yatma saatlerinin çocuğun doğduktan sonra uyku düzenini etkilediği gibi ilginç örnekler yer alıyor. Bebeğin anne karnındayken eğitilmeye başlayabileceği, bebekle konuşmanın önemi, doğum şeklinin bebeğin psikolojisine etkileri kitabın içeriğini oluşturan diğer konular. Ben hamilelikte bedenin beslenmesi kadar ruhun da beslenmesi gerektiğine inanıyorum. Anne duygularını ne kadar kontrol altına alabilirse bebekler de o kadar çok rahat edeceklerdir. Sakin normal ritimde çalışan bir kalbi dinlemekle hızlı hızlı atan daralmış bir kalbi dinlemek aynı olmasa gerek. Bu kitabı da kesinlikle tavsiye ediyorum.




Rahat, sakin ve dingin bir hamilelik dönemi geçirmenizi diliyor, bol bol kitap okumanızı öneriyorum. Sevgiler..

Anne adayının dostu: internet

Benim bu blogu açmakta ki temel amaçlarımdan biri ikiz bebek sahibi anneler ve henüz bebeklerini bekleyen anne adayları ile deneyimlerimi paylaşmak. Ben ikiz bebek sahibi olacağımı öğrendiğim andan itibaren internetin başına oturup neler yaşayacağımı nasıl bir süreç olacağını araştırmaya başlamıştım. Çünkü merak içindeydim. İnternette çok fazla bilgi vardı ve ben bunlardan hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğuna karar vermekte zorlandım açıkçası. Aynı konu üzerine olumlu olumsuz birçok yazı görüş hangisi doğru acaba dedirtiyor insana. Ben ikiz hamilelik süreciyle ilgili birçok siteyi inceledim, deneyimlerini paylaşanların yazılarını okudum, hafta hafta hamileliğimi takip ettim. Doğru olduğuna karar verdiklerimi uyguladım. İnternet bu süreçte en yakın dostum oldu diyebilirim. Ben de bilgilerimi ihtiyacı olanlara aktarabilirsem çok mutlu olacağım.

Beni hamilelikte en çok yoran durum hamile olduğumu karşımdakinin anlamasıyla başlayan o sohbetler oldu. Tabi  kadınlarla olan sohbetlerden bahsediyorum. Bu kişilerle çeşitli ortamlarda karşılaşabilirsiniz. Yolda, markette, parkta dolaşırken, bir misafirlikte, işyerinde, bir yerde yemek yerken, toplu taşıma araçlarında, kuaförde vs. Bir de kalabalık bir grup içindeyseniz yandınız. Durum daha karmaşık bir hal almıştır. Her kafadan bir ses çıkar.  Böyle anlarda biri hemen kendi hamileliğini anlatmaya başlar. Ne oldu ne bitti kısa bir özet geçer. Öyle bir anlatır ki sanırsınız dün doğum yaptı. Çocuğu otuz yaşında bile olsa o tüm ayrıntıları ile her şeyi hatırlar. Bazıları da vardır durduramazsınız. Tüm ayrıntıları özetledikten sonra bir de ablasının, yengesinin, arkadaşının hamileliklerini anlatmaya başlar. "Allah'ım yeter şimdi doğuracağım'' diye bağırmak isterseniz. İkiz hamile olduğunuz öğrenilince de kendinde varsa kendi ikizleri yoksa etraf bir tarandıktan sonra hatırlanan bütün ikizler anlatılır. Bir de daha önce tüm hamilelik hikayesini dinleyip öğrendiğiniz biriyle tekrar karşılaşırsınız. O hiç anlatmamış gibi en baştan herşeyi anlatır; sen ''Evet anlatmıştın'' dersin o yine devam eder. Kabus kabus.. Elbette hamilelik hikayesinden faydalanabileceğiniz insanlar da var. Söyledikleri tek bir cümle ile rahatlayabileceğimiz az bulunan insanlar. Onları konumuzdan ayrı tutuyorum. Ben hiçbir hamileye kendimin çokça yaşadığı bu yorucu durumu yaşatmamaya karar verdim. Eğer biri bir şey sorarsa bilmesi gerekeni anlatırım. Onun için bence hamilelikte en yakın dost internet. İstediğin kadar bilgiye ulaşıyorsun, doğru veya yanlış olduğuna karar veriyorsun. İstersen uyguluyorsun.

Peki nasıl deneyimlerini paylaşacaksın derseniz aklınıza takılan genel konularda paylaşımlar diyebilirim. Bence her hamilelik kişiye özeldir. Herkesin bütün özellikleri nasıl birbirinden farklıysa taşıdığı bebeğin özellikleri de hamilelikte yaşadıkları da farklı. Doktorunuzun söylediklerini uygulayın, kontrollerinize düzenli gidin, testlerinizi yaptırın, beslenmenize dikkat edin, rahat ve sakin olun, endişelerinizi korkularınızı uzaklaştırın yeter bence.. Özellikle sizde endişe yaratacak hikayeler anlatan insanlardan uzak durun. Şu an hamile olup başkalarının yorucu hamilelik hikayelerini dinleyenlere sabırlar diliyorum. Sevgiler..

23 Kasım 2013 Cumartesi

İkiz bebeklerim benim..


İyileştiren sevgilere ihtiyacı var insanın; sonuçta değil süreçte iyi gelen.Böyle bir söz var kime ait olduğunu bilmediğim.İkizlerimle başladığım hayatımı en iyi özetleyen bu söz sanki.Onların varlığından ilk haberdar olduğum andan bugüne kadar bana iyi gelen sevgileri herşeye değer.İkiz bebek sahibi olacağımı ilk öğrendiğim anın mutlukla dolu telaşı ve sonrasında başlangıçta kolay sonrası zorlu bir hamilelik süreci.Gelecekleri günü dört gözle beklerken aceleyle hayata gelişleri.Böylece başladı işte hikayemiz.Yorucu, zor anlar günler oldu elbette.Ancak onların varlığı herşeyi kolaylaştırdı.Karşımda parlayan dört çift göz, hızlı hızlı atan iki yürek bana çok iyi geldi.İyiki geldiler hayatıma.Şimdi büyüdüler birazcık.İyileştiren bir sevgileri var miniklerimin.İkiz bebeklerim benim..

Hayat bu..


Hayat bu, bir bakarsın herşey bir anda son bulur.Hayat bu, son dediğin herşey yeniden can bulur..(Mevlana). 

22 Kasım 2013 Cuma

güzel bir merhaba:)

Merhaba. Bloguma başlarken güzel bir niyet oluşturmak istiyorum. Bu blogun öncelikle kendimin sonra canlarım ikizlerimin daha sonra tüm üyeleriyle ailemin ve son olarak bütünün hayrına olmasına niyet ediyorum. Güzel bebeklerimin güzel şansları benimle olsun..Herkese güzel bir merhaba. Ben mutlu bir ikiz annesiyim:) Şükürler olsun..