31 Ocak 2014 Cuma

Doğuştan Hazır Arkadaş: İkiz Kardeş




Geçen gün sosyal medyada fotoğraflarımın birine ‘’ İkiz olarak doğmak ne kadar büyük şans!’’ diye yorum yapılmış. Ben de ‘’ Evet doğuştan arkadaşınızın hazır oluyor.’’ dedim. Gerçekten ikiz kardeş en iyi arkadaş olabilir mi zamanla?  Bekleyip göreceğiz. 

Anne karnında başlayan paylaşım arkadaşlığın ilk temeli olmalı. İlk olarak anne karnında verdikleri hayata tutunma çabasında ortaklar ikizler..  Kalplerinin çarpmaya başladığı ilk saniyeden itibaren arkadaş onlar. İlk paylaşmak zorunda oldukları yer anne karnı ve sonrasında anneleri.. Aylarca aynı karını paylaşırken, bazen birbirlerine sokulup uyuma, bazen sığamayınca birbirini ittirme, biri uyurken öbürü hareketlenip diğerini tekmeleme.. Arkadaşlık öyle bir şey değil mi zaten. Bazen sarılırsınız, bazen uzaklaşırsınız. Her şartta herşeyi paylaşırsınız..

Doğumla ikizlerin paylaşımı devam eder. Önce aynı yatağı paylaşmaya başlarlar. Biberonlar, emzikler, anne memesi, mamalar, bezler, yastıklar, battaniyeler, kıyafetler, paylaşılır yeri geldiğinde.. Paylaşıma bir de baba eklenir tabi doğumla.. Onlar bu duruma çok erken alışmışlardır zaten. Yaşamın bir paylaşım alanı olduğunu ve hakkınızın başkalarının hakkını ihlal eden noktada bittiğini çok erken öğrenirler. Sevginin de paylaşılması gerektiğini. Birini kucaklayıp severken öbürü beklemeyi öğrenir. Biri beslenirken, uyutulurken, altı değiştirilirken, banyo yaptırılırken de.. Alışırlar bu durumlara kolayca.

Sonrasında büyürler emeklerler, yürürler, koşarlar.. Paylaşmaya devam ederler. Kısa süre sonra aralarında bir dil geliştirdiklerini görürüsünüz. Paylaştıkları bu kez kendi dilleridir, ikisinden başka kimsenin anlamadığı.. Birbirleriyle her şeyi paylaşırlar da başka biri gelince işte orada zorlanırlar. Annelerinin kucağında başka bir bebek varsa hemen inmelidir. İkisinindir sadece o kucak. İkisinden biri varsa sorun değil. Aynı şey babalar için de geçerli tabi. O sadece onların babasıdır. Sadece ikisi paylaşabilir onu da.. 

Tabi her zaman böyle güzel güzel olmaz bu paylaşımlar. Söz konusu aynı oyuncakla oynama isteğiyse örneğin. Her ikisi de ısrarla aynı oyuncağı ister. Sonunda birinin elinde kalır diğeri çığlığı basar. Çok geçmeden o oyuncak bir kenara atılmış aynı süreç başka oyuncak için başlamıştır. Az sonra bakarsınız o da atılmış ikisi sessiz sessiz beraber oynuyorlar. İkisi de kaşık almış kovadan bir şeyler yer durumda bulabilirsiniz.. Ya da legoları takmaya çalışırken beraber.. Bazen anne kucağı paylaşılamaz. İkisi de aynı anda gelmek isterler kucağa. Anlaşma sağlanamazsa ikisini birden kucaklarsınız. Bazen paylaşılamayan bir yastıktır ya da bir koltuk.. Bazen de bir bardak. Böyle geçer işte paylaşım deneyimleri.

Tek çocuğu olanlara denilir ya hep ‘’ Aman kardeş yap, sonra paylaşmayı bilmez ‘’ diye. Doğru olabilir. Sonradan geleni kabullenmek ve paylaşımda bulunmak zor olabilir ilk çocuğa. Farklı iki yaşta kardeşlerin paylaşımı nasıl olur bilemiyorum ama ikizler daha çabuk alışıyor sanırım bu duruma. Bazen özellikle oyuncakları paylaşamayıp çığlıklar atsalar da bir çok şeyi paylaşmayı öğreniyorlar kısa sürede. Bir de sürekli oynayacak arkadaşları var yanlarında. Koşturmaca oynarken onları kovalayacak arkadaşı yanında hemen. Başka birine ihtiyaç duymuyorlar şu an. Gelecekte ne olur bilemem.

Başka çocuklarla bir arada olmak zorunda kaldıkları kreşe gittiklerinde örneğin. Daha da büyüyüp okula gittiklerinde de birbirlerinin en iyi arkadaşı olmaya devam ederler mi? Bilemiyorum ama eminim ta anne karnında aralarına kurulan bağ onları hep birbirlerine bağlayacak. Birinin diğerine ihtiyacı olduğunda hemen koşacak. Öyle umut ediyorum. Şu an bile biri ağladığında öbürü yanına koşup susturmaya çalışıyor örneğin. Ya da emziğini veriyor ağzına. O hiç paylaşamadıkları oyuncağı koşup getiriyor ağlayana. Biri uyanık diğeri uyuyorsa oynamak için uyandırmaya çalışıyor diğerini. Bazen de sarılıp sevmeye çalışıyorlar birbirlerini..Bu hallerini gördükçe her zaman '' En iyi arkadaş kardeş mi oluyor? '' diye düşünmeden edemiyorum. Büyüdükçe bozulan masumiyetler kardeşlerin arkadaşlığını da bozuyor mu acaba?

Ben bebeklerim için hayırlısını diliyorum ve her zaman arkadaş olabilmelerini. Birbirlerini hep çok sevmelerini ve bir kardeşin bazen her şeyden çok daha önemli olduğunu unutmamalarını. Canınızdan kanınızdan bir parça ya kardeş öyle değil mi? İkiz olunca belki bu can daha kıymetli olur. Sonuçta doğuştan arkadaşınızdır ikiziniz..Sevgiler..  

30 Ocak 2014 Perşembe

Nasıl Uyuyacak Bu İkizler?



Hamileyken ikiz bebeklerle ilgili ne var ne yok araştırırken Dr. Marc Weissbluth’un ‘’ Mışıl Mışıl Uyuyan İkizler Mutlu Aileler ’’ kitabını okumuştum. Bebekler yeni doğduğunda bir iki kez bakmış ‘’ Bebeklerim zaten hep uyuyor ihtiyaç yok! ‘’ diye kaldırmıştım. Aklımda kalan sadece ‘’ Bebeğiniz uykulu ama uyanıkken yatağına koyun. ‘’ kısmıydı. Onun dışında bir şey hatırlamadığımı sanıyordum. Ama aslında çok şey öğrenmişim bu kitaptan ve farketmeden uygulamışım. Kitabı bugün tekrar inceleyince farkettim bunu..

Evet uzun ve yorucu bir hamilelikten sonra bebeklerinize kavuşursunuz. Kavuşursunuz ama bebekleriniz ilk günlerde sürekli uyur. Şaşırırsınız hep böyle uyuyacaklar mı diye. Bazen uyansalar da sevsem, beslesem diye düşünürüsnüz. Benim böyle oldu ilk hissettiklerim. Bebeklerim sürekli uyuyorlardı minicik birer melektiler sanki. Yukardan bir yerlerden masumiyetin en saf hali olarak evimize inmişlerdi sanki. İki tane mucize..

Yenidoğan bebekler sürekli uyuyarak günlerini geçirirler. Arada zorla açılan gözleri ile ‘’ Neresi burası ben nerdeyim? ‘’ der gibi etrafa bakarlar. Benim bebeklerim de sürekli uyuyorlardı tabi o ilk günler. Doktorumuz iki saate bir gece gündüz beslememizi söylemişti. Hatta gece biz bebekleri kaldırıp besliyor, altlarını değişip tekrar uyutuyorduk. Gece iki üç saate bir uyguluyorduk bunu. Tabi biz bu arada uykusuzluktan perişan haldeydik. Belki garip geldi size bebeği uykusundan kaldırıp beslemek. Ama o günlerde bebeği bıraksan sabaha kadar uyur ve gece hiç beslenmeden sabah olabilir. Gece beslenmesinin önemli olduğunu hemşire ve doktorumuz söylediğinden biz onları dinledik ve gece uyandırıp besledik. Zaten tam uyanmıyorlardı. Mamalarını içerken bir taraftan uykuya devam ediyorladı. İkiz bebekleri iki-üç saate bir beslemek için uyandırın diyor bu kitapta. Farketmeden uyguladığım ilk yöntem bu olmuş işte. Bir de eşimle yardımlaşma ve takım olma durumu..

İlerleyen aylarda artık o sürekli uyuyan bebekler uyandı ve gündüz daha çok uyanık kalmaya başladılar.  Yaklaşık ilk iki ay aynı yatağı paylaştılar. Bu aylarda biri uyanıp ağlasa bile diğeri uyumaya devam edebiliyordu. Daha sonra sığmadıkları için yataklarını ayırdık. Ama hala uykusu olan herşeye rağmen uyuyabiliyordu. Derken biraz daha büyüdüler ve artık sallanmadan uyumamamaya başladılar. Yataklarında hafifçe sallayarak uyutmaya başladık. Ana kucaklarında da sallayıp uyutabiliyorduk. Ben her iki bebeği de aynı saatte uyutmaya çalıştım hep. Bu gerçekten uygulanabilirse anne de bebekler de rahat ediyor ve ilerleyen zamanlarda bunu faydasını görüyorsunuz. Farketmeden uyguladığım ikinci yöntem de bu olmuş işte. Bebekleri aynı saatlerde besleyip uyutmak..

Gün içinde üç saat uyumaya başladıkları 5-6-7 ve 8. aylarda sabah ilk uykularını aynı saatte uyurlarsa daha sonra da aynı saatlerde uyuyabiliyorlardı. Gündüz mutlaka saati gelince uyutuyordum bebeklerimi. ‘’ Uykusu gelince uyurlar nasıl olsa! ‘’ demeden mutlaka uyutuyordum. Tabi ayakta sallama dönemindeydik artık. Birini sallayıp uyutuyor sonra diğerini sallıyordum. Sıralarını bekliyorlardı onlarda.  Akşam ise erkenden uykuları geliyorlardı ve sanırım saat en geç 20:00 da uyuyorlar gece bir iki kez beslenip uyumaya devam ediyorlardı. Düzenli uyku bebekleri daha huzurlu yapıyor. Çok şükür ben hiç hatırlamıyorum öyle durdurulamayan ağlamaları ve sabahlara kadar uyumayan bebeğin başında beklediğimi. (Ateşli ve hasta oldukları günler geceler hariç tabii.) Bebeklerim uykuyu gerçekten seviyorlar sanırım. Gündüz hep aynı saatlerde uyumasalar da akşam mutlaka aynı saatte uyuttum ve onlar da bu düzene uydular. Tabi bir ara erkenden uyudukları için sabah saat dört buçukta uyanıyorlar ve saat sekizde sabah uykularını uyuyorlardı. Bir o dönem zordu açıkçası. Uyguladığım diğer yöntem düzenli gündüz uykusu uyumaları oldu böylece..

Sonraki 9-10-11 ve 12.  aylarda gündüz uykuları ikiye düştü. Akşam yine aynı saatlerde uyutmaya devam ettiler ama sabah kalkma saatleri uzamaya başladı. Yavaş yavaş gece beslenmeleri de azaldı. Gece bir kez saat oniki-bir gibi besliyordum sabaha kadar idare ediyordu onları. Böylece ben de daha çok uyumaya başladım sonunda. Bir gün aniden bir karar aldım ve bebeklerimi ayakta sallamayı bıraktım.. Yataklarına yatırıp kendi kendilerine uyutmaya başladım. Onlar da uyumaya başladılar kendiliğinden. Böylece bebekleri uykulu ama uyanıp yatağa bırakma ve kendiliğinden uyuma yöntemini uygulamış oldum geçte olsa..

13. ay ve sonrasında şu an yirminci aylarındalar, gündüz uykuları bire indi ve akşam yatmaları 20:30-21:00 oldu. Gündüz uykuları iki saat falan sürüyor. Sabah hala erkenciyiz. Saat 06:30-07.00 arası ayaktayız. Gündüz bazen uyamak istemiyorlar yataklarında holayıp zıplıyorlar. Böyle anlarda onları yataktan çıkarmıyorum. Yalnız bırakıp arada kontrol ediyorum. Bir süre sonra uyuyup kalıyorlar. Uygulanan yöntem yatma zamanını kolyalaştırma. Yani sakinleştirip kendiliğinden uyumalarını sağlama.. Gece artık beslenme yok. Akşam sütlerini içip uyuyorlar. Diş ya da başka bir sorunları yoksa kesintisiz sabaha kadar uyuyabiliyorlar. Ben bu uyku düzeninden memnunum açıkçası. Artık hangi saatte besleneceklerini, hangi saatte uyuyacaklarını biliyorlar ve saatleri gelince uykuları da gelmiş oluyor.

Bizim uyku düzeni böyle işte. Düzenli bir uyku sistemlerinin olması için emek sarfettim ama. ‘’ Zorla çocukları uyutuyorsun! ‘’ diyenleri dinlemedim ve hep belirli saatlerde uyuttum bebeklerimi. Şimdi bunun ödülünü yaşıyorum. Artık bütün gece deliksiz uyuyabiliyorum. Tabi eşimin desteği olmasa çok daha zor olurdu. Akşam o yatırıyor çocukları. O yatırınca daha kolay uyuyorlar. Ben yatırınca tekrar kalkmak istiyorlar çünkü. Gece de uyanırlarsa eşim kalkıyor ve ben gece dinlenip gündüz onlara daha enerjik bir şekilde bakabiliyorum. Zaten ikiz bebekleriniz varsa eşiniz mutlaka yardım etmeli. Paylaşım olunca daha kolay ilerliyor düzen..

Bu arada kitaptan bazı bölümleri paylaşmak isterim sizinle. Beynin gücünün ancak uyku ile yenilendiğini söylüyor örneğin. Uyku problemi olan çocuğun zihninin açık olmayacağı, dikkatinin dağılacağı, aşırı hareketli ya da çok tembel olacağı bir de. İyi uyuyamayan çocuğun huysuz olacağı, kontrolünün zorlaşacağı ve öğrenme yeteneklerinin azalacağı. Uykunun enerji sağladığı belirtiliyor. Gün içinde birkaç kez uyuyan çocuğun gece daha iyi uyuyacağı söyleniyor.. ‘’ Uyku uykunun mayasıdır.’’ deniliyor. ‘’ Bazı ebeveynler gündüz uyumayan çocuğun gece daha iyi uyuyacağını zanneder. Aslında gündüz uykusu çocuğu sakinleştirir ve gece daha iyi uyur.’’ deniliyor bir de.. Gündüz aylarına göre üç, iki bir şeklinde azalan uyku düzeninin olması gerektiğini söylüyor.

Kitapta yer alan ikizler için beş adımda uyku eğitimiise şöyle:
 1. Bebeklerinizi uyumak için kendi başlarına bırakırken, uykulu ama uyumuyor olsunlar.
 2. Gün boyu kısa uyanıklık aralıkları ile ikizlerinizi sıkça uyumaya bırakın.
 3. Uyku Rutini Pratiği( besleme, alt değişme, banyo gibi)
 4. Senkronize düzenler oluşturmak( aynı anda besleme, aynı anda gündüz uykusu gibi)
 5. Yatma zamanını kolaylaştırın. Ağlama yok( bebeği sallama, bebeği yatağına yatırıp kendi başına uyuma alışkanlığı kazandırma. Bunun için yatıştırıp yatağa bırakma kalkarsa tekrar yatıştırp yatağa bırakmayı öneriyor. Uyuması gerektiğini bebek anlamalı..

Uyku eğitimi takımı oluşturun deniliyor ayrıca.. Eşinizle bebeğin bakımını paylaşarak kendinizde daha çok dinlenebilirsiniz deniliyor.Eşlerin birbirine yardım etmesi gerektiği vurgulanıyor. Alt değişme, aynı anda besleme, uyutma gibi durumlarda. Babaların yatma zamanlarında görevi devralmaları gerektiği söyleniyor. Babalar uyuttuğunda bebeklerin daha kolay uyuduğu belirtiliyor.

İkizlerim ne kadar uyumalı çizelgesi var bir de:

1-2 hafta               15-17 saat
1. Ay                     13.5 saat
2.  Ay                    14.5 saat
3. Ay                     14.5 saat
4. Ay                     14.5 saat
6. Ay                     14 saat
9. ay                     14 saat
1 yaş                    14 saat
2 yaş                    13.5 saat
3 yaş                    12.5 saat
4 yaş                    12 saat
5 yaş                    11 saat               

Evet umarım bu yazı faydalı olmuştur. ‘’ Mışıl Mışıl Uyuyan İkizler Mutlu Aileler ’’ kitabını ikiz ailelerine kesinlikle tavsiye ediyorum. Özellikle hamileyken bu kitabı okursanız daha sonra benim gini farketmeden söyelenenleri uyguladığınızı ve işe yaradığını görebilirsiniz. Mışıl mışıl uyuyan ikizleriniz ve bol uykulu geceleriniz olması dileğiyle.. Sevgiler..


Yazıda Dr. Marc Weissbluth’un ‘’ Mışıl Mışıl Uyuyan İkizler Mutlu Aileler ’’ kitabından alıntı yapılmıştır.

29 Ocak 2014 Çarşamba

En İyi Blog Yarışması



Bugün sosyal medyada gördüğüm bir paylaşım dikkatimi çekti. Blog tanıtımı ve blog yarışmasından bahsediyordu. Merak ettim ve araştırdım. Blogların birbirine destek olması amacıyla kurulan  www.blogdeposu.blogspot.com isimli blog '' Bir yarışma düzenliyoruz katılmak isterseniz'' diyordu.


Ben de  '' Hadi bir deneyeyim bakalım blogumun durumunu '' dedim ve burdan duyarayım istedim. Oylayamayı bloggerlardan oluşan bir jüri yapacakmış. Kazanmanız halinde daha sonraki yarışmalarda siz de jüri üyeliği kazanabileceksiniz.. Blog blogu desteklemeli.. Katılmak isteyen varsa linkten ulaşabilirler.. 


http://blogdeposu.blogspot.com/2014/01/en-iyi-blog-yarismasi.html


28 Ocak 2014 Salı

İkiz Annelerine Mektuplar - 2


Merhaba.. Bu mutlu bir ikiz annesinin diğer ikiz annelerine yazdığı ikinci mektubudur. Birinci mektup umarım yerine ulaşmıştır. Şimdi sıra yeni mektupta. Bu mektubumu hamileliği ilerlemiş, heyecanla bebeklerini kucağına almaya hazırlanan ikiz bebek annelerine yazıyorum. Yerine ulaşması dileğiyle..

Evet, şu an hamileliğinin kaçıncı haftası ya da kaçıncı ayındasın bilmiyorum ama eminim günlerin çabucak geçmesini ve bir an önce bebeklerine kavuşmayı hayal ediyorsun. Bu hayal çok büyük güç veriyor sana aslında. Hamileliğin bittikten uzun bir süre sonra hamilelik resimlerine bakacaksın. Belki şu an senin kocaman karnını görüp korkanlar gibi sen de halinden korkacaksın. ‘’ Bu ben miyim, böyle miydim ben? ’’ diye şaşıracaksın.

Hamileliğin zorlu ve riskli ilk aylarını atlattıysan şu an en keyifli dönemindesin diyebilirim. Hamile olan her kadın hemen karnının belli olmasını ister. İkiz hamile olarak senin karnın çoktan belli oldu ve hamile önceliklerinden yararlanmaya başladın. Market alışverişinde poşetlerine yardım etmek isteyen görevliyi geri çevirme örneğin. Etrafta yediklerinden önce sana ikram edenleri.. Otobüste yer verenleri.. İşyerinde ‘’ Sen biraz dinlen, ben bakayım biraz.’’ diyen iş arkadaşını da.. Daha sonra bu tarz öncelikler olmuyor. Bu hamile ayrıcalığı, her yerde geçerli olan.. Değerlendirmek gerekir.

Bu aylar kendini en rahat hissettiğin aylar. Kendini çok enerjik, güzel ve canlı hissedebilirsin. Yürüyüş yapmaya başladın büyük ihtimalle. Yürüyüş yapınca daha da iyi hissettiğini farkedeceksin. Bebekler de sen rahat oldukça daha rahat olacaklar yerlerinde. Saçların gürleşecek, şaşıracaksın. Boyası gelmiş olsa da boyasız bile güzel görünecek saçların. Aşerme denilen olayı yaşadın mutlaka. Gecenin bir yarısı kendini mutfakta irmik helvası yaparken bulabilirsin. Mutfak deyince bu arada hiç üşenmeden değişik yemekler yaparken görebilirsin kendini. Yaptığın her işte mutluluk ve heyecan duyarsın. Hiç sevmediğin sütü iki bardak içince bile garip bir sevinç hissedersin. İçinde iki canı besliyorsun ya.. İşte çoktan anne oldun sen..

Merakla beklediğin cinsiyetleri de belli oldu artık. İki kız, iki erkek ya da bir kız bir erkek. Hepsi çok güzel. Ne olursa olsun sen sağlıklı olsunlar da başka bir şey istemiyorsun değil mi? Cinsiyetlerini duyanlardan etrafta ne kadar ikiz bebek hikayesi varsa dinleyeceksin. ‘’ İki erkek çok zor! ‘’ ‘’İki kız çok iyi olur! ’’ ‘’ Bir kız bir erkek, daha ne istiyorsun. Bir taşla iki kuş! ‘’ en popüler yorumlar. Benzerlerini de duyabilirsin terslerini de. Bu yorumlara alışmalısın. Çünkü daha çok yorumlar duyacaksın ilerleyen günlerde. İkiz annesi popüler olur dolayısıyla hayatı çok merak edilir en özeline kadar!

En çok gitmek istediğin yer doktor kontrolleridir artık. Her kontrol bebeklerinle bir kavuşmadır. Onlar hakkında doktorun bir sürü şey anlatmasını beklersin heyecanla. Doktorun hızlıca söylediği birkaç cümle seni bir sonraki kontrole kadar idare edecektir. Her muayene sonrası ultrason çıktısı incelerken internet başında bulacaksın kendini. İnternette daha çok ayrıntı niye yok diye kızacaksın. ‘’ Neden paylaşmazlar ki yaşadıklarını? ‘’ diyeceksin.. Bebeklerinin aldıkları her gr, uzadıkları her cm, görebildiğin her ayrıntı mutlu edecek seni. Bir daha güçleneceksin. Şunu da yapayım, bunu da yiyeyim, biraz daha çok dinleneyim diye bir daha hevesleneceksin.

Bir gün onların hareketlerini hissedeceksin. O gün bir daha anlayacaksın anneliği. Ben burdayım diyen iki can. Dört ayak, dört elle küçük dokunuşlarla.. Daha çok hissetsem diye karnını okşayıp seveceksin.. Onlara müzik dinletirken, şarkı, ninni söylerken bulacaksın kendini. ‘’ Nasıl büyük bir sevgiymiş bu? ‘’ diye düşünüp inanamayacaksın. Görmeden, duymadan iki canı sevmek.. Herşeyden çok onları düşünmek.. Mucize işte bu öyle değil mi?

Derken hamileliğin son dönemi denilen aylar gelecek. Artık karnını gören seni doğum yapmak üzere zannedecek. Her yerde dikkat çekeceksin. İkiz hamile olduğun öğrenilince bu ilgi daha da artacak. Cinsiyetlerini tahmin edenler, tüp bebek mi diyenler, aynı yumurta mı ayrı yumurta mı diyenler ,normal mi sezaryen mi doğum yapacağını merak edenler çoğalacak.  Çalışıyorsan işine ara vermek zorunda kalacaksın. Ya da sağlık raporlarıyla devam edeceksin işine. Oturmak, kalkmak, yatmak daha da zorlaşacak.. Yatakta dönmek için ya da kalkmak için eşinden destek alacaksın. Ev işlerini yavaş yavaş azaltman lazım. Artık ikiz annesi olarak hayatında başkalarına ihtiyaç duyacağını anlamaya başlayacaksın.

Bir gün doktor alarm zillerinin çaldığını söylecek belki. ‘’ Bebekler gelmeye kalkmış durdurmalıyız! ‘’ diyecek. ‘’ Yine o ilk aylarda yaptırdığın iğnelere benzer iğneler yaptırmaya başlayacaksın. Hemen yatacaksın.’’ diyecek. Teleşlanacaksın birden.. ‘’Nasıl yani, daha çok erken! ‘’ diye düşüneceksin. '' Daha doğuma aylar var! '' diyeceksin. Bir anda eve dönüp kendini üçlü koltuğa atıp yatmaya başlayacaksın. Daha ne kadar yatacağını bilmeden. ‘’ Hiç önemli değil bebeklerim iyi olsun da ben yatarım. ‘’ diye düşüneceksin.. Acilen hastane çantanı hazırlayacaksın bir taraftan. Alınması gereken acil ne varsa oturup internetin başına alacaksın. Dışarı çıkıp dolaştığın günlerde tamamlasaydım keşke eksikleri diye düşüneceksin. Bir telaşla hepsini halledeceksin.

Diğer kontrolde belki ‘’ Tamam kalk ’’ der doktor diye düşünürken ‘’ Yatmaya devam, yatmaya devam, yatmaya devam! ‘’ duyduğun cümle olacak diğer kontrollerde.. Yatacaksın günlerce, haftalarca, aylarca. Sıkılmadan, yorulmadan hep o içindeki güç, cesaret ve sevgiyle. İki canın verdiği güç bu.. Evde bir yardımcıya ihtiyaç duyacaksın. Şanslıysan bir yardımcın olacak daha rahat geçireceksin bu günleri.. Uzun süre yatmak zorunda kalan biri olarak diyebilirimki o sabır ve güç veriliyor ikiz annesine. Bunu bilmek insanı çok mutlu ediyor. Şükrettiriyor.
.
Artık aylar geçmiş ve sen hala yatmaktayken, karnından ayaklarını bile göremez hala geleceksin. Karnın burnunda değil uçmuş bir durumda olacak. Hep destek ve yardıma ihtiyaç duyacaksın. Bir de bebeklerin hareket etmek istedikçe hep beraber sarsılıyor gibi olacaksınız.  Herkes gözünüze çok zayıf görünecek. Koca göbeğinden hep şikayetçi olduğunuz eşine '' Sen zayıfladın mı? '' derken bulacaksın kendini. O da şaşıracak buna. Zorlu ama güzel günler. Sona yaklaşmanın heyecanı ve artık gelseler durumu.. Çok değil kısa bir süre kucağında olacak bebeklerin ve bu günler geride kalacak. Hatırlamakta bile zorlanacaksın..

Böyle işte bu süreç.. Herşeyin bir sonu olduğu gibi ne kadar zor olsa da hamileliğin de sonuna geleceksin.. Belki planlı belki de sürpriz bir şekilde kucağına alacaksın bebeklerini.. Hep o anı düşünerek güzel bir hamilelik geçirmeni diliyorum. Sağlıkla bebeklerine kavuşmanı..

Öyle bir mucizeki ikiz hamileliği bir bedende üç canın yaşaması.. O canlardan ikisinin çok daha önemli olması ve diğer üçüncü canın yani kendi canınızın unutulması. Evet zor bir hamilelik ikiz hamilelik. Ancak öyle bir sabır, güç, cesaret ve sevgi hediye ediliyorki ikiz annesine ne kadar zor olsa da anne kendini hep çok iyi hissediyor. Müthiş bir pozitif enerji. Müthiş bir bekleyiş ve kavuşma anı.. Bu güzel hediyeyi haketmek için seçilmekte müthiş bir duygu bu arada.. Sevgiler..


27 Ocak 2014 Pazartesi

İkiz, Üçüz, Dördüz, Beşiz, Altız..



Geçen gün rüyamda altız bebeklerimin olduğunu gördüm. Altı tane bebek.. Eşim üçünü almış ben diğer üçünü bakıyorduk. '' Hayır olsun!'' dedim kendi kendime. Sabah kendimce rüyamı yorumlamaya çalışırken ikiden daha çok bebek sahibi olan kadınlar geldi aklıma. Üçüz, dördüz, beşiz, altız anneleri. Onları düşününce benim durumumum daha kolay olduğunu anladım. Onlar daha fazla bebeğe bakmak zorunda ve sanırım benim içinde bulunduğum halden yakınmamam gerekiyor.

Televizyonda bir program vardı halen var mı bilmiyorum. Yabancı bir kanalda yayınlanıyordu. İkiz bebekleri olan bir anne daha sonra altız bebek annesi oluyor ve toplamda sekiz çocuk.. Onların günlük hayat hikayelerini anlatan bir programdı ve ben çok izliyordum anne olmadan.. Oldukça kalabalık bir aile olmalarına karşı çok sevimli gözüküyorlardı. O günün şartlarıyla bu durumun bana sevimli gözükmesi normaldi ve o anneyi anlamam zordu elbette. Çünkü henüz bebek sahibi değildim. Şimdi tabi onu çok daha iyi anlayabiliyorum. Sekiz çocuk ikisi ikiz, altısı altız. Anne olarak tüm zamanınızı onlara ayırmak zorundasınız. O anne de işini bırakmış gün boyu hiç durmadan çocukların peşinden koşturup duruyordu. Yorucu, yorucu, yorucu.. Bu arada yorucu olsa da çoğul annelik hala sevimli bence.. Acaba  bilinçaltıma bu programdan mı yerleşti ikiz anneliği? ‘’ Nasıl bir annelik ikiz anneliği? ‘’ diye düşündüm ve sanırım bana da deneme fırsatı verildi. Ama ‘’ Altız anneliği nasıldır? '' diye düşünmüyorum. Bilinçaltıma duyurulur. 

Gerçekten çoğul annelik oldukça zorlu. Üçüz, dördüz annesi olmak benim yaşadıklarımın daha da katlanmış hali. Bize tek bebek annelerinin hep söylediği ‘’ Ben bir tanesine zor bakıyorum. Sen ikisine birden nasıl bakıyorsun! ‘’ cümlesini ben daha çok bebekli üçüz, dördüz vs. annelerine söylemeyeceğim. Bu cümleyi duyunca karşımdaki bana acıyormuş gibi geliyor. Acınacak bir durum yok aslında. Mutlaka çok daha zorlu ama bir kadının kaç bebeği olursa olsun hepsine yetecek güç ve sevgi ona veriliyor diye düşünüyorum. Sadece sabır, güç ve kolaylıklar diliyorum.

Daha çok bebekli anneler ikiz annesi olarak yaşadıklarımıza benzer ve daha fazlasını yaşıyorlardır elbette. Üç, dört, beş bebeği birden beslemek, alt değişmek, uyutmak vs. ne kadar yorucudur.  Bize sorulan bir sürü sorudan daha fazlasına maruz kaldıklarına da eminim. Belki çalışma hayatını tamamen bırakmak zorunda kaldılar. Özellikle maddi yönden ne kadar çok zorlandıklarını tahmin edebiliyorum. Bir çok yönden çok daha desteğe ihtiyaçları vardır mutlaka. Yardım ve destek çoğul bebek sahibi annelerin en önemli ihtiyacı..

Çoğul annelik deyince bebekleri, çocukları sürekli birbiriyle ve başkalarıyla karşılaştırma yapma durumları geldi aklıma. Sürekli kardeşleriyle, arkadaşlarıyla, komşunun çocuğuyla karşılaştırılarak büyümüş bir toplum olarak hemen aynı karşılaştırmaları yapmak zorunda mı hissediyoruz acaba? Başkalarıyla karşılaştırılmaktan hiç kimse hoşlanmaz sanırım. Öyleyse bunu çocuklarımıza neden yapıyoruz. Özellikle annelerin bunu yapmasını anlamakta zorlanıyorum. Her çocuğun bir birey olduğunu kabullenmemiz lazım. İkiz bile olsa iki ayrı bebek. Öyle dışardan sanıldığı gibi sürekli aynı anda aynı davranışları göstermiyorlar. Tam tersi ikisi tamamen farklılar. Bir de hep şu tepki verilir '' Ay iki tane (bebeğin ismi neyse onu söyleyip) den düşünemiyorum! ''. İkiz olunca aynı bebekten iki tane olmuyor. Çok gülüyorum bu tepkiye. Söylemeden geçemedim..

Benim çocuk yetiştirmekte en çok dikkat ettiğim konu bu. Çünkü ben de hiç sevmezdim birileriyle karşılaştırılmayı. Olumlu olsa bile rahatsız edici bir durum. Ne kadar dikkat etsem de bazen ‘’ Kardeşin yemeğini yiyor hadi sen de ye. ‘’ tarzında cümleler kurarken buluyorum kendimi. Bir daha yapmayacağım diyorum ama iki tane çocuk olunca bir yerden yakalıyor bu durum beni. Ama dikkat ediyorum ısrarla. Başka biri yaptığında da uyarma ihtiyacı hissediyorum. İkiz yetiştirmenin zor yanlarından biri. Farkındalık önemli elbette. Hiç karşılaştırma yapmadan büyütemem belki ama en aza indirmeye çalışabilirim.

İkiz, üçüz, dördüz ve daha çok çocuklu anneler bu konuda zorlanacaktır. Peki başka annelerin sizin çocuğunuzla kendi çocuğunu karşılaştırma sorunu ne olacak? Yaklaşık yaşlarda çocuğu olan annelerden ‘’ Seninki, dişlerini çıkardı mı, benimki çıkaralı çok oldu.’’ ‘’ Yürüdü mü? Benimki yedi aydan beri yürüyor.’’  ‘’ Yemeğini yiyebiliyor mu? Aa benimki ne zamandır kendi başına yiyor. ‘’ ‘’ Hala bez mi kullanıyorsunuz? Biz bırakalı çok oldu. ‘’ gibi bir sürü yorum duyabilirsiniz. Sürekli kendi çocuğunun yaptığı her davranışı üstün yetenek gibi görme halleri. Karşıdakinin çocuğunu gelişimini eksik kendininkini tam göre durumları. Bilemedim nasıl çözülür bu durum. Bırakalım bu karşılaştırma hallerini biz özgüveni olan çocuklar yetiştirmeye çalışalım desem. Çocuğumuzun bireyselliğini kabul edip başka çocuklara göre değer biçmesek..Artık yenilenme, dönüşüm ve değişim çağındayız. İstersek değişebiliriz.

Bir rüyadan nereye geldim. Altız bebekler bana ne mesaj vermek istiyorlardı sanırım anlıyorum. Daha çok bebek sahibi olanları hatırlayarak yaşamak ve çocuklarımı karşılaştırmamak. Çoğul bebek sahibi tüm annelere kolaylıklar diliyorum. Bu yazıyı okuyan herkesten ister kendilerinin çocuğunuz olsun ister bir başkasının çocuğu karşılaştırma yapmaktan vazgeçmelerini istiyorum. Bu kendinize yapılsa mutlu olmazdınız değil mi? Sevgiler..

Not: Bu arada farkettiğiniz gibi blog tasarımım yenilendi. Ben çok sevdim. Burdan http://www.bloggertasarim.com 'a teşekkür ediyorum.




fotoğraf tr.fotolia.com dan alıntıdır.

20 Ocak 2014 Pazartesi

Çocuk Parkları Temiz Olsun Lütfen..




Çocuklar yürümeye ve park nedir anlamaya başlayınca onları parka götürmeye karar verdik. Daha önceki  küçük park ziyaretlerinde çok mutlu olmuşlardı. Özellikle salıncaklarda sallanmaya bayılmışlardı. Onların büyüdüğünü ve parkta oynadıklarını görmek bizi de mutlu ediyordu tabi..Apartmanımızın bahçesi bulunmadığından ve sokağımız da çocukların oynaması için uygun olmadığından acilen çocuklara çocuk parkı bulmamız gerekiyordu.Yaşadığımız yere yeni taşındığımızdan etrafta ne var ne yok çok fazla bilmiyorduk. Bir hafta sonu aldık çocukları etraftaki çocuk parklarını araştırmaya çıktık.

Evimize çok yakın bir park olduğunu görünce hemen çocukları bıraktık. Koşmaya başladılar. Salıncaklara koştular tabi. Biraz sallandıktan sonra topla oynamaları için bıraktık. Kenarda bankta oturan bir teyze yanıma yaklaştı ve ‘’ Çocukları burada oynatma mikrop kaparlar. Buranın kumunu hayvanların ihtiyaçlarını karşılamak için kullanıyorlar.’’ dedi. Ben etrafa bir baktım her yer kumdu ve bizimkiler oturmuş kumla oynuyorlardı. Hemen kaldırdık ve parktan ayrıldık. Park maceramız o gün kısa sürdü etrafta biraz dolaşıp eve döndük.

Yaşadığım olayı komşuma anlatınca o da: ‘’ Biz de götürmüyoruz o parka. Evet insanlar hayvanları için kullanıyorlar. Biz aşağıda bir park var oraya götürüyoruz. ‘’ dedi. Bunun üzerine bizim çocuk parkı arama maceralarımız devam etti böylece. Bir gün komşumun önerdiği parka gitmeye karar verdik. Sonunda bulduk parkı. Bizim eve bir hayli uzaktı. Tam parka yönelince bir kadın ‘’ O park pek temiz değil hayvanlar için kullanıyorlar. Bence ilerde bir çocuk parkı var oraya gidin!’’ demez mi.. Biz yine düştük yollara. Diğer çocuk parkını bulduk. Biz o parkı bulana kadar çocuklar uyudu zaten. Biz de biraz oturduk. Soğuduk açıkçası çocuk parklarından. Sonra yolumuza devam edip şehrin en büyük parkı denilebilecek hani şu içinde herşey olan kapsamlı parklardan birine gittik. Çocuklar orada oynadılar, koştular eve döndük.

Hiç aklıma gelmeyen bir durumdu çocuk parklarının bu amaçla kullanıldığı. Çok şaşırdım gerçekten. Parklarda bir sürü çocuk oynuyor. Düşüyorlar, kalkıyorlar kumlarla sürekli içiçeler. Tamam aşırı titiz olmayalım, çocuklar sokakta, parkta bağışıklarını güçlendirsinler ama bu kadar da değil. Nasıl bu amaçla kullanılıyor  anlamıyorum. Belki hayvan besleyenler bana kızacak ama çocuk parkları çocuklar için yapılmış alanlar. Onların şu karmakarışık, kocaman şehirlerde oynayabilecekleri nefes alabilecekleri tek yeşil alanlar. Lütfen hayvanlarınız için başka çözümler arayın.

Biz yine götürüyoruz elbette çocuklarımızı parka. Ama artık sadece salıncakta sallıyoruz, diğer oyuncaklarda oynatıyoruz yere bırakmıyoruz. Üzülüyorum tabi bu duruma. Zaten sürekli evde olan çocuklar koşmak oynamak istiyorlar ama o kadar rahat olamıyorum duyduklarımdan sonra. Elbette parklarda, sokaklarda hayvanlar var ve belki onlarda kirletiyor parkları ama özellikle, bilerek hayvanları getirip oyun alanlarını onların ihtiyaçları için kullanmak doğru değil bence. Çocuk parkı olduğuna göre öncelik çocukların değil mi?

Ben sırf çocuklarım biraz yeşil alan görsün, koşsun oynasın diye evimize üç kilometre uzakta olan parka götürürüm çocukları. Ama  bunun için hafta sonunu beklemem gerekiyor. Ancak eşimle gidebilirim. Ama evimin bir sokak altındaki çocuk parkı temiz olsaydı belki hafta içi tek başıma çocukları biraz dolaştırabilirdim. Ben hayvan düşmanı falan değilim bu arada. Çocukluğu hayvanların içinde geçmiş, köyde büyümüş, çocuklarının ve diğer çocukların sağlığını düşünen bir anneyim sadece. Evcil hayvan sahiplerinden rica ediyorum: ''Elbette hayvanlarınızı parkta dolaştıracak gezdireceksiniz ama özellikle ihtiyaçlarını karşılamak için oyun alanlarını tercih etmeyin.'' Söyleyeceğim sadece bu. Her çocuğun hakkı olan temiz çocuk parklarında oynayabilmesi dileğiyle.. Sevgiler..



18 Ocak 2014 Cumartesi

Yaşadıklarımızı Kabullenmek Zamanı Geldi


Yazı yazmak ve paylaşmak kendimi ifade etme biçimim oldu bugünlerde. Hayatıma dair bazı paylaşımlar bana da iyi geliyor aslında. Genelde ikiz anneliği kimliğimle yazarken benim farklı kimliklerimin de olduğu geliyor aklıma arada. Amacım önceliğim ikiz anneliği hakkında yazmak olsa da bir taraftan da başka konular yazmak isteğimden de vazgeçemiyorum. Bu yazı belki ikiz anneliği hakkında bir yazı bekleyenlere sıkıcı gelebilir. Ama bugünkü konu içimden geldiği gibi..Biraz kişisel gelişim kokulu..


Bir defterim var benim arasıra bir şeyler yazdığım. Bugün onu karıştırırken uzun bir süre önce yazdığım bir yazımı gördüm. Hayatımda tesadüflere inanmaktan vazgeçtiğim için bu yazıyla bugün karşılaşmış olmamı da tesadüf olarak değerlendirmiyorum. Tesadüf yoksa ne var derseniz bence deneyim var , neden var. Yaşadığımız olaylar, karşılaştığımız insanlar, durumlar tesadüf değil. Hep bir seçim sonucu ve bize bir deneyim yaşatma amaçlı.

Bundan yaklaşık beş sene önce benim de hayatımda yoktu böyle inançlar. Sezgilerime çoğu kez güvensem de hep kendimi kısıtlama eğilimindeydim. Üzüldüğüm, kırıldığım olaylar için başkalarını suçlardım. '' O öyle olmasaydı, şu şunu demeseydi böyle olmazdı. '' diye sorumlululuğu kendime almayı reddederdim. Ta ki kişisel gelişim kavramı hayatıma girene kadar. İlk kuantum tekniği ile tanıştım. Sonra NLP , EFT, reiki. Bir sürü kitap okudum, araştırdım. Kursa katıldım. Anladım ki yaşadığım her şeyin nedeni benim seçimlerim. '' Bunu anlamak için bu kadar uğraşmaya gerek var mı? '' derseniz '' Demek ki benim ihtiyacım varmış!'' derim. 

Sonrasında öğrendiğim teknikleri kendi hayatıma uygulamaya başladım. Gördüm ki gerçekten işe yarıyor ve değişiyorum, dönüşüyorum. Olumsuz durumlar yaşasam bile olanı olduğu gibi kabul ediyorum. Olanı olduğu kabul etmek..Evet bugün defterimde bu konuya rastladım. Yaşanan her şeyi kabul edebilmek. Güzel ve iyi şeyler için çok kolay tabi kabullenmek. Asıl sorun olumsuz durumlarda. Olumsuz bir şey yaşadığımızda kabullenmek istemeyiz kolayca. Bir suçlu ararız önce. Hani şu ''Derslerden  iyi not alınca ben aldım, kötü not alınca öğretmen verdi'' hikayesi. Kötü notları almayı neden kabul edemeyiz. Neden zor gelir olumsuzu kabullenmek. Bizi üzer, yaralar, kırar, belki depresyona sokar değil mi? Ya da biz kendimizi üzeriz, yaralarız, kırarız ve depresyona sokarız. Aradaki bu farkı yakaladığınız anda hayatınız değişmeye başlıyor işte. Farkındalıkla.

Olanı olduğu gibi kabul edebilmek çok önemli. Kabullenmemek bir kısır döngüye neden oluyor. Aynı durumları, olayları yaşayıp duruyoruz sonra. Her şerde bir hayrın olduğunu görebilmek aslında bu kabulleniş. Yaşadığımız her neyse bunun bizim başımıza gelmesinin bir nedeni var. Bizim bir seçimimizin sonucu. Belki birini küçük gördük, belki kıskandık, belki nefret ettik ölesiye, belki de canını yaktık. Yaşattığımız her şeyi bizde yaşayacağız sonuçta ve bize geri dönüyor gönderdiğimiz olumsuz enerji. Her şey doğduğu kaynağa geri dönermiş sonuçta. Bu insanı nasıl sarsan bir durum değil mi? Birilerine gönderdiğimiz olumsuz duygular koşa koşa bir gün bize geri dönecekler. İçimizde de varsa daha başka o duygulardan kendimize nasıl zarar veririz bir düşünün. Negatif herşeyden arınıp pozitife yönelmek. Hayatta yargısız olabilmeyi öğrenmek. Hepimizin bir ve bütün olduğunu anlayabilmek. Birbirimizden farkımızın olmadığını anlamak. Bize gerekli olan bunlar aslında.


Olumsuz bir durumu kabullenirken elbette, o an bize nasıl bir duygu yaşatıyorsa onu hissedeceğiz. Ağlayacağız, üzüleceğiz belki ama sonrasında hayatımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz. '' Bu benim başıma nasıl gelir'' durumuna takılmayacağız. Geçmişe takılmadan hep söylenen anı yaşamayı öğrenerek kendimiz yenileyeceğiz. Bunun için olumsuz bir durumda '' Olanı olduğu gibi kabul ediyorum'' deyin. Hayatta her şeyin negatif ve pozitifi ile varolduğunu hatırlayın. Bu sizi rahatlatacaktır.


Bugün böyle bir konu oldu işte. Evet ben bir anneyim. İkiz annesi olmamda tesadüf değil farkındayım. Yaşadığım diğer şeylerin tesadüf olmadığı gibi. Başkalarının hayatlarıyla uğraşmak yerine kendimi keşfetmeyi ve hayat amacımı bulmayı tercih ediyorum. Kendimi olumsuza odaklayıp üzülüp, kendimi yıpratmak yerine yaşadığım her günü huzurla geçirmeyi seçiyorum ve şükrediyorum. Bu deneyim alanında iki bebekle her gün yeni farkındalıklar kazandığım için mutluyum. Olanı olduğu gibi kabul edebilmeniz dileğiyle. Sevgiler..



9 Ocak 2014 Perşembe

İkiz Bebek Bekleyenler, Hamile Yastığı Kullanmalısınız:)

Hamile olduğunuzu öğrendiğiniz andan itibaren eskiden belli olmasını istemediğiniz göbeğinizin bir an önce büyümesini istersiniz. Kocaman bir göbeğiniz olsun hamile olduğunuz anlaşılsın. İkiz hamilelerin bu istekleri çok çabuk gerçekleşir. Henüz hamileliğinize alışamadan kocaman bir karnınız olmuştur bile. İlerleyen aylarda daha da büyüyen karnınızla hareket etmek, yatmak oldukça zorlaşır. Zaten bir süre sonra artık birçok hareketiniz kısıtlanmıştır ve belki de sürekli yatmak zorunda kalırsınız.

Karın büyüdükçe ve kilo alımı arttıkça gece uykularınız zorlaşabilir. Bir taraftan diğer yana dönmek için destek almak zorunda kalabilirsiniz. Tabi karnınız belinize baskı yaptığından bel ve sırt ağrısı problemi yaşayabilirsiniz. Bu dönemleri rahat atlatabilmek için hamile yastıkları gerçekten faydalı. Hamile yastığını ne kadar erken kullanmaya başlarsınız  o kadar çok rahat ettiğinizi görecekseniz. Özellikle ikiz gebelerin karınları erkenden büyüdüğü için hamile yastıkları onlar için daha çok gerekli diye düşünüyorum.

Ben hamileliğimin son aylarını yatarak geçirdim. Doktor artık yatmalısın dediğinde henüz yirmi sekizinci haftamdaydım. Sürekli yatmaya başlayınca hamile yastığı almaya karar verdim. Zaten yatarken belime ve sırtıma yastıklar koyarak yatıyordum. Hamile yastığının daha pratik olacağını düşünerek hemen aldım. '' Keşke daha önce alsaymışım '' ve '' İyiki almışım '' dediğim bir ürün oldu benim için. Çünkü oldukça rahat ve kullanışlıydı. Zorlu günlerimde bana eşlik etti.


Hamile yastığı sırtınız, beliniz  ve karnınızı desteklediği için rahat bir şekilde yatmanızı sağlıyor; sağa ya da sola dönmenizi, yataktan kalkmanızı kolaylaştırıyor. Ben bel ve sırt ağrısı yaşamadım çok fazla. Hamile yastığının etkili olduğunu düşünüyorum bu durumumda. Büyük bir hamile yastığı ile daha çok rahat ettiğinizi göreceksiniz. Kesinlikle tüm hamilelerin bu yastıklardan kullanmasını tavsiye ederim.

Doğumdan sonra ortadan ilk kaldırdığım uzun süre bana eşlik eden hamile yastığım oldu. Bana çok faydalı olmasına rağmen artık vedalaşma vakti gelmişti. Onu artık görmek istemiyordum. Onu gördükçe hiç kalkmadan yattığım günler haftalar geliyordu aklıma. Öylece kaldırdım ortadan. Anılarımla birlikte şimdi dolabımın bir köşesinde yeni bir hamileye hediye edilmek üzere bekliyor. Sevgiler..

5 Ocak 2014 Pazar

İkiz Annelerine Mektuplar - 1


Öncelikle merhaba. Böyle başlanırdı mektuplara değil mi?  Bu mutlu bir ikiz annesinin diğer ikiz annelerine yazdığı ilk mektuptur. Bu mektubumu, daha yeni ikiz annesi olacağını öğrenmiş anne adaylarına yazdım. Evet,  ikiz bebek beklediğini öğrendin. Artık şu andan itibaren hayatının tamamen değişeceğinin farkında mısın? 


Doktor seni muayene etmektedir ve birden haberi verir: '' Sürpriz! İkiz bebekler görüyorum burada'' . Doktor böyle söylemese bile ikiz bebeklerinin olacağını öğrenmek bir sürprizdir. Hem de çok büyük bir sürpriz. Daha önce hiç bu kadar güzel bir sürprizle karşılaşmış mıydın?  O an sevinç, mutluluk, heyecan, şaşkınlık, endişe, korku, telaş bir sürü duyguyu aynı anda yaşarsın. Sevgili ikiz anne adayı sen de bu duyguları yaşadın değil mi?


Hemen tüm dünyaya bu haberi duyurmak istersin. O kadar mutlu bir haberdir ki bu, herkes duymalı diye düşünürsün. Ama hemen bir şey durdurur seni . '' Aman sakın söyleme ya nazar olursa!''  Hemen ilk telaş başlar ve saklarsın güzel haberi etraftan. En yakınlarına haber verirsin o kadar. Sen mutlusun ya gerisi önemli değil.


Artık '' Ben şimdi ne yapacağım? '' evresine geçmişsindir. Hemen internette ikiz hamilelik ve ikiz bebeklerle ilgili tüm bilgileri araştırmaya başlarsın. O kadar çok bilgi var ki internette bir anda kafan allak bullak olabilir. Zamanla bu karışıklık geçecek ve senin için doğru olan bilgilerin neler olduğuna kendin karar vereceksin. Senin gibi birçok anne adayının olduğunu göreceksin ve yalnız olmadığını hissedeceksin.


Sonra hemen cinsiyetlerini merak edersin. İkisi de kız mı, ikisi de erkek mi? Yoksa bir kız bir erkek mi? Sağlıklı olsunlar da fark etmez dersin. Ama merak içinde sürekli tahminlerde bulunursun. Hayaller kurarsın farklı olasılıklar için. İçinden bir ses haber vermektedir aslında. Bilirsin de söyleyemezsin açıkça. Hayırlısı dersin.


Şimdi önünde uzun bir hamilelik süreci var. Önce sakin olmalısın. Endişelerden, korkulardan uzak durarak rahat bir hamilelik süreci geçirmek için özellikle duygusal olarak kendini hazırlamalısın. Hayatın değişecek demiştim ya evet önce hormonların değişecek, bedenin değişecek, duyguların değişecek, evliliğin, iş hayatın, sosyal hayatın değişecek. Sen değişeceksin, hayatın değişecek. Bu değişiklilerin olumlu yönde olmasını diliyorum senin için.


Artık sağlıklı ve dengeli bir beslenme sürecine girmelisin. Kahvaltı, ara ve ana öğünler şeklinde düzenli beslenmelisin. Sen ne kadar iyi beslenirsen bebekler de o kadar iyi beslenecektir. Senin yaşadığın herşey onları da etkiliyor bunu unutma. Yememen gereken besinlerden uzak dur. Mutlaka yenmesi gerekenlerden bol bol ye. Bu arada kilo alımına dikkat etmelisin. Doktorun zaten kontrollerinde kilonu takip edecek ve beslenmenle ilgili bilgileri verecektir.


Doktor kontrolleri için günleri iple çekeceksin. '' Acaba ne kadar büyüdüler? İyiler mi? '' diye nerdeyse her an düşünürken göreceksin kendini. Doktordan aldığın ultrason çıktılarını günlerce inceleyecek,  gözünün önünden ayırmayacaksın. Eşinle beraber ultrason çıktısı uzmanı olacak kıvama geleceksiniz bir süre sonra.


Sürekli uyumak isteyeceksin. Gündüz uykusu nedir bilmezken kendini gün içinde uyuyakalmış bulacaksın. Zaten bol bol dinlen ve uyu bu aralar. Belli bir süreyi atlatana kadar aşırı olan her şeyden kaçın. Ağır spor yapma mesela. Uzun süre sandalyede oturma, hareketsiz kalma. Ani hareketlerden kaçın. Bebeklerin iyice yerlerine alışana kadar dikkat etmelisin kendine. Bu ayların bitince doktorun söyleyecek sana yapman gerekenleri. 

Riskli bir gebelik olabilir seninki. İğne olmak zorunda kalabilirsin sabah akşam. İğnelerin ağrılarından oturamayacak hale gelebilirsin. Sürekli yatmak zorunda kalabilirsin kalkmadan. Mide bulantıların olabilir, hiç bir şey yiyemeyebilirsin. Sadece sabret, hepsi geçecek. Sonra bir bakacaksın iki minik kuzu yanında uyuyor ve sen hamileliğinin ayrıntılarını bile hatırlamıyor olacaksın. Eğer riskli bir durumun varsa doktorunun söylediklerine kesinlikle uymalısın. 


Hamilelik süreciyle ilgili bir kitap edin bu arada. Seni nelerin beklediğini kitaptan takip edebilirsin. İnternetten de takip edebilirsin gebelik sürecini. Deneyimlerini paylaşan ikiz annelerinden yararlanabilirsin ayrıca. 


Etrafında hemen ikiz annesi olarak tanınmaya başlayacaksın. İkiz bebek beklediğini duyanlardan çeşitli yorumlar alacaksın. Seni olumsuz etkileyecek olanları hiç dinleme. '' Destek olacak olanlar buyursun. '' diyebilirsin. Diğer hamilelere sorulmayan birçok soruyla karşılaşacaksın. Hepsini cevaplamak zorunda değilsin. İçinden nasıl geliyorsa öyle davran. 


Yaşadığın her şeyden bebeklerin etkileniyor demiştim ya özellikle duygularından çok etkileniyorlar biliyor musun? Daha çok erken nasıl etkilenecekler diye düşünme. Kalpleri atmaya başladığına göre orada iki can var değil mi? Elbette ağlayacaksın, üzüleceksin, olumsuz duygular yaşayacaksın. Böyle bir ruh haline girince hemen bebeklerini düşün ve duygularını olumluya çevir. Sen ne kadar çok gerilir üzülürsen bebeklerin de o minicik halleriyle stres oluyorlar unutma. 


İkiz bebek beklediğini öğrendiğin andan itibaren hayaller kuracaksın bol bol. Şu an ilk hamileliğin ve ikiz bekliyorsan daha da bir merak ve heyecanla kurulacak bu hayaller. Hayal kurarken lütfen hep güzel ve  olumlu durumları düşün. Seni endişelendirecek, korkutacak görüntüleri görme, sesleri duyma, duyguları hissetme. Sadece '' Her şeyin yolunda ve çok güzel olduğuna inanıyorum. Her şey tam olması gerektiği gibi oluyor. '' diye tekrarla kendine.

Çoğul bir yaşama hoş geldin. Artık ben diye bir kavram kalmayacak. Hep biz diye konuşurken bulacaksın kendini. Akşam eşine '' Biz bugün yorulduk, biz bugün gezdik, biz bugün uyuduk'' diyeceksin gülerek.Tek sayılı şeyler düşünemeyeceksin, senin için herşey çift artık. Kahvaltında yumurta yerken bile '' İki tane yiyeyim de ikisi de eşit beslensin. '' diye düşüneceksin kendince. Hayallerin de çoğul olacak. Ben' den Biz 'e bir bütün olduğunuzu hissedeceksin. Önündeki uzun günler geceler inanılmaz hızla geçecek. Bir buçuk yaşında iki miniğin annesi olarak diyebilirim ki zaman çabucak geçiyor ve yaşananlar da unutuluyor. Önemli olan yaşadığımız şu an. Senin de yaşadığın şu an önemli. Gelecekle ilgili güzel hayaller kur, bununla birlikte seni endişelendirecek korkutacak kişilerden düşüncelerden uzak dur.


Sana güzel bir hamilelik süreci diliyorum. Unutma sen özel bir annesin diğer tüm ikiz annelerinin  özel olduğu gibi. Kimseye taşıyamayacağından fazla yük verilmiyor bu dünyada. Sen ikiz annesi olmayı haketmişsin demek ki şu an iki tane kalp atmaya başladı seninle. Onların ilk kokularını duyacağın günü düşün ve rahat ol. Sevgiler.

3 Ocak 2014 Cuma

18 Aylık İkiz Bebeklerimi Nasıl Besliyorum?


Hamile kaldığınız andan itibaren hemen bir beslenme telaşı başlar. Bu telaş bebeği besleme telaşıdır.  ‘’ Sen iki canlısın, yemelisin, yemelisin..’’  diye başlayan bu süreç bebeğin doğumuyla ‘’Ay bu çocuk aç galiba, çok zayıf, bizim bir tanıdığın bebeği var maşallah her şeyi yiyor!’’ şeklinde devam eder. O her şeyi yiyen bebekleri hep merak etmişimdir bu arada. Sanırım oturuyor sofraya, sırayla ne gelirse silip süpürüyor. Böyle bir resim geliyor benim aklıma bu cümleyi duydukça.

İkiz annesiyseniz öncelikle üç canlı başlarsınız beslenme maratonuna. Benim doktorum kilo almamı yasakladığı için öyle ‘’ Üç canlıyım yiyebildiğim kadar yiyeyim ’’ durumum olmadı benim. Bebeklerin gelişimi de normal olunca ben normal bir beslenme süreci takip ettim. Hani şu hep söylenen sık ama az beslenme sistemini uyguladım. Bebeklerim de sanırım benim hamilelikte '' Aman fazla kilo almayayım! '' durumumdan etkilenmiş olacaklar her şeyi yiyen çocuklar olmadılar. Onlar da sık ve az beslenen çocuklar oldular.

Beslenme bir bebeğin kazanması gereken temel alışkanlıklardan. Başlangıçta nasıl alışırsa öyle devam ediyor bence bu alışkanlık. Ben doğumlarından itibaren hep saatli besledim bebeklerimi. Sonrasında da hep saatli devam etti bu süreç. Zaten iki bebek olunca ister istemez her şeyi programlı yapmak zorunda kalıyorsunuz. Sistemli olmazsanız ortalık bir anda karışabiliyor.  İlk aylarda iki üç saat arayla düzenli bir şekilde beslendiler. Dördüncü aydan itibaren ek gıdaya başladık, altıncı aydan sonra yiyebilecekleri besin çeşitleri arttı ilaveler yaptık. Bir yaşından sonra bizim yediğimiz yemeklerden yemeye başladılar. Şu an on sekiz aylık oldular ve düzenli bir beslenme programımız var artık.

Beslenme programımızı kısaca anlatayım sizlere:
 07:00 - 07:30 arası uyanma.
 08:00 – 08:30 Kahvaltı
10:00 – 10:30 Ara öğün 
12:00 -12:30 Öğle yemeği
13:00  Öğle Uykusu
15:30 – 16:00 Ara Öğün
18:30 – 19: 00 Akşam Yemeği
20:30 – 21: 00 Süt içme ve uyku.

Bizim günlük programımız genellikle böyle. Bu saatleri yaklaşık olarak verdim. Tabi bu programın saatleri her gün aynı olmuyor. Çocukların uyku saatlerine göre değişiyor. Şimdi bu öğünlerde neler yediklerini paylaşayım isterseniz.

Sabah kahvaltısını yaklaşık bir buçuk aydır yapıyorlar. Daha önce uyanır uyanmaz devam sütü ya da süt içiyorlardı. Artık güne kahvaltı ile başlıyorlar. Kahvaltıda genelde yumurta yiyorlar. İki güne bir yumurta haşlıyorum. Kendi ellerine alıp yemeyi sevdiklerinden ellerine veriyorum yumurtalarını. Arada kıymalı, peynirli omlet yapıyorum. Peynirlerden de sadece kaşar peynirini seviyorlar. Onu da kendileri çatalla yerlerse. Bazen tost, krep, börek yapıyorum. Bunların yanında bal, reçel, pekmez yiyorlar. İçecek olarak ıhlamur kaynatıyorum ya da ılık ballı limonlu su yapıyorum. Bazen de pekmezi sulandırıp içiriyorum. Yine tabi kendi bardaklarından kendileri içecekler. Değilse içmiyorlar. 

Ara öğünlerde süt, yoğurt, taze sıkılmış meyve suları, meyve, kurabiye, kek, börek, meyveli yoğurt sandığım ama meyveli peynir olduğunu fark ettiğim meyveli peynirler, kuru kayısı, kuru incir gibi kuru meyveler yedirdiğim besinler. Sabah ara öğününde genelde süt içiyorlar. Öğleden sonra daha çok yiyecek türü besinlerden tüketiyorlar. Tabi o gün evde ne varsa onu yediriyorum. Ama özellikle her gün meyve yedirmeye çalışıyorum.

Öğle ve akşam yemeği için  kendimize ne pişirdiysem onlar da aynısını yiyorlar. Özel yemek hazırlamıyorum. Çorba, makarna, pilav tabi onların favori yemekleri. Ben de sırayla bakliyat, et, sebze yemekleri yapıyorum. Haftada bir balık günü yapıyoruz. Bazı yemekleri yemiyorlar elbette. Yemeleri için zorlamıyorum. Yemek yerine yoğurt yediriyorum örneğin. Ya da hiçbir şey yemeden kalkıyorlar sofradan. Zaten öğle yemeğini yemediyse akşam gayet güzel yiyorlar. Ara öğünlerde çok fazla yerlerse tabi yemek yemiyorlar.

Yatmadan önce süt içiyorlar. Sütü hala biberondan içiyorlar, henüz biberonu bırakmadılar. Bunun dışında artık gece beslenmesi yok. Zaten gece çok nadir uyanıyorlar ve hemen uyuyorlar. Uyku düzenleri güzel bu aralar.   

Bizim beslenme sistemimiz bu şekilde. Şunu çok iyi anladım çocuk acıkınca ne olursa çok güzel yiyor. Zaten küçücük mideleri var. Onun için çabuk doyuyorlar ve sürekli koşturdukları için kısa süre sonra tekrar acıkıyorlar. Öğünlerde bizim gibi kocaman bir tabak bitirmelerini beklememek lazım. Onlar kendileri için yeterli olan miktarı tüketiyorlar zaten. Çok uzun süre aç bırakmamak gerekiyor tabi. Uzun süre aç kalınca çocuk çok hızlı yemeye çalışıyor. Gün boyu sık sık su içirmek lazım ayrıca. 

İkiz bebekleriniz olunca beslenme alışkanlıkları benzer olsun istiyorsunuz. Bu pek mümkün olmuyor her zaman. Birinin severek yediğini diğeri ağzına bile almayabiliyor. Yemeği yemeyene ne yedirsem sorunu oluyor tabi. Bir de her ikisine eşit yiyecek hazırlamak zorunda hissediyor insan kendini. Sanki ikisi de aynı miktarla doyacakmış gibi. İkiz bebeklerin beslenmesinin güzel tarafı birinin yediğini görüp diğerinin de yemek istemesi. Bu durum bazen işleri çok kolaylaştırıyor.

Beslenme alışkanlıklarının psikolojik ve sosyal yönlerinin olduğunu unutmamak lazım. Örneğin bebek her ağladığında ağlama nedenini anlamadan hemen beslemeye çalışmak ilerde duygusal her ihtiyacını sürekli yiyerek karşılamaya neden olabiliyormuş. Ya da yeterince duygusal ihtiyacı karşılanmamışsa içindeki duygusal boşluğu yemek yiyerek, sürekli atıştırarak doyurmaya çalışıyormuş insan. Zorla yedirilen yemekler ise ilerde obez olma ihtimalini arttırıyormuş.

Sosyal yönden ise bebeğin oturmaya başlamasından itibaren aileyle aynı sofrayı paylaşması gerekiyor. Birlikte aynı sofranın etrafında huzurla yenilen bir yemekten çocukta zevk alacaktır. Sürekli taklit yoluyla öğrendikleri için çatal kaşık kullanmayı daha kolay öğreneceklerdir. Zaten belli bir süre sonra her şeyi kendileri yemek isteyeceklerdir. Ellerine çatal kaşık verilerek kendi yemeklerini yemeleri konusunda çocukları cesaretlendirmeliyiz.

Belki bu yazıdan bebeklerime neler yedirdiğime dair çok ayrıntılı paylaşımlar beklediniz. Ancak ben günlük, haftalık menüsü olan biri değilim. Sadece her gün taze yemek pişirmeye ve düzenli bir şekilde bebeklerimi beslemeye çalışıyorum. Ben bebek ve çocuk beslenmesinde en önemli noktanın bebeğin besleneceğini bilerek kendini güvende hissetmesi olduğuna inanıyorum. Belli bir süre sonra besleneceğini bilen bebek rahat olacaktır. Ama ne zaman besleneceğini bilemezse sanırım gergin olacaktır. Onun için belli aralıklarla az az beslenme taraftarıyım. Kesinlikle mama sandalyesi ile hatta daha önce ana kucağı ile bebek sofraya dahil edilmeli ve aileyle yemek yemeyi öğrenmeli. Kendi kendine yemesi desteklenmeli. Benim bebeklerim şu an bir çok şeyi kendileri yiyebiliyor ve bundan mutlu oluyorlar.  Bir de bebeği beslerken yemek yedirirken gergin olursanız zaten yemek istemiyor. Zorlama, gerginlik bebeğin inatlaşmasına neden oluyor. Onlar aslında herşeyin farkında. Önemli olan bizim yaklaşım biçimimiz.

Son olarak şunu söylemek istiyorum. Sadece kilolu çocuklar sağlıklı çocuklar değildir. Kilo bir sağlık ölçütü değildir bence. Bebeklerinizin '' Her şeyi yiyen çocuklar! '' olması dileğiyle:) Bunu isterseniz tabi..Sevgiler..