23 Aralık 2013 Pazartesi

2014 Düş Tablosu Yapalım mı?


2014 iyice yaklaşmışken bir yeni yıl yazısı da benden olsun. Her yeni yıl yeni bir heyecan aslında. ‘’Aman yeni bir yıl geliyor işte ne yapayım!’’ şeklinde de karşılayabilirsiniz bu yılı. Heyecanla size yenilikler getirmesini dileyerek umut besleyerek de.

Ben tek sayılı yılları sevmem hiç. Hayatımda tek sayılı yıllarda güzel şeyler yaşamadım genellikle. Çift sayılı yıllar ise şans getiriyor bana. Üniversiteye girişim, mezuniyetim, işe başlamam, çocuklarımın doğumu şu an aklıma gelenler. Benim inancım öyle. Sizin için tam tersi olabilir. Yaşanmışlıklarla ilgili biraz bu durum. 2014 bunun için bana umut veriyor. Çift sayıdan oluşuyor ne de olsa.

Hayatta ne kadar olumsuz durum yaşadıysak o kadar da olumlusunu yaşayacağımıza inananlardanım ben. Yani denge yasasına. Bu yasa, ne kadar pozitif deneyim yaşadıysak o kadar da negatif deneyim yaşayacağımız söyler. Tabi tam tersi de geçerli. Bir söz var çok sevdiğim ‘’ Hayatta en dibe inmek iyidir, çünkü  bundan sonra gidebileceğiniz tek yön yukarıdır. ‘’  Pozitif bir dünya görüşüne sahip olmak önemli kısacası.

Aslında düşüncelerimizle, duygularımızla, söylediklerimizle biz kodluyoruz hayatımızı. Onun için hayata hangi pencereden baktığımız ve neler gördüğümüz önemli. Ben yeni yıla girerken  klişe olmuş dileklerin yerine kendi özel dileklerinizi oluşturabileceğiniz bir tablodan bahsedeceğim size. Eskiden dilek ağaçları varmış, herkes dileğini asarmış ya bu da öyle bir tablo işte.

Bu tablonun adı: ‘’Düş tablosu.’’ Feng Shui öğretisine ait bir tablo. Yapması çok kolay ve eğlenceli. Öncelikle istediğiniz renkte  bir karton alıyorsunuz. Bu kartonu dokuz bölüme ayırıyorsunuz. Bu bölümler yaşamınızın bir alanını temsil ediyor. Her bölüme adını veriyorsunuz. Kartona kolaj çalışması yapacağız. Hayallerimizi temsil eden resimleri, yazıları dergilerden gazetelerden kesip yapıştıracağız. Bu resim ve yazılar tamamen sizin hayal dünyanıza ait olmalı.
Kartonu ayıracağımız bölümler şunlar:
1.Bereket-bolluk-yaratıcılık-büyüme
2.Ün-itibar-sosyal hayat
3. Evlilik-iş birliği-uyum
4. Çocuklar
5. Yolculuk-ilgi alanları-yardımcı insanlar-rehberler
6. İş-iş başarısı 
7. Bilgi-zeka-eğitim
8. Sağlık-aile
9. Denge (Kartonu sekize böldükten sonra tam ortaya yuvarlak bir şekilde bu bölümü oluşturabilirsiniz. )
Şimdi bu alanları doldurmak için gerekli materyalleri bulmaya geldi sıra. Her bölüm için hayal ettiğimiz, olmasını dilediğimiz isteklerimizin resimlerini yazılarını topluyoruz. Bunun için dergilerden gazetelerden yararlanabilirsiniz. Bölümlere resimleri koyarken örneğin bereket bolluk için: ‘’ Ne olsa, nasıl olsa bolluk içinde hissedebilirim? ‘’ diye düşünerek materyal topluyoruz. Diğer bölümleri de bu şekilde ‘’ Hayatımda ne olsaydı, nasıl olsaydı iyi hissederdim?’’ diye düşünerek dolduruyoruz.   Örneğin çocuk sahibi olmak istiyorsak çocuklar bölümüne çocuk resmi koyabiliriz. Buna yazılar ekleyebiliriz. Çocuğumuz varsa onların resimlerini koyup onlarla ilgili hayallerimizin resimlerini, yazılarını ekleyebiliriz. Eğitim bölümüne gitmek istediğimiz okulun resmi, sertifika resimleri koyabiliriz.  Sağlık bölümüne sağlıklı olduğumuz bir resmimizi, bize sağlığı hatırlatan nesnelerin resimlerini koyabiliriz. Ev sahibi olmak istiyorsak ev bizim için ne anlam ifade ediyorsa o bölüme istediğimiz evin resmini, içinde olmasını istediğimiz eşyaların resmini koyabiliriz. 

Bu tamamen sizin hayal dünyanıza ait bir tablo. Bir resim herkes için aynı şeyi ifade etmeyebilir. Örneğin ben bolluk bereket kısmına nar resmi koyabilirim, siz ise narı sağlık bölümüne koyabilirsiniz. Bu şekilde istediğimiz resim, yazı ve şekillerle tabloyu dolduruyoruz. Tablonun her bölümü doldurmamız gerekiyor. Çünkü tablonun bütünü bizim hayatımızın bütününü temsil ediyor. Tablomuzu oluşturduktan sonra sadece kendimizin görebileceği bir yere asıyoruz. Dolabınızın içi olabilir mesela. Her gün tablomuza bakmayı da ihmal etmiyoruz.

Ben bu tabloyu yaklaşık üç sene önce yapmıştım ve istediğim bazı şeylere sahip oldum. Bazılarını da sahip olup yeniden kaybettim. Sanırım saklamak gerekiyor tabloyu. Ben istediklerim oldu diye atmıştım. Şimdi yenisini yapacağım ve saklayacağım.

Bu yazı ne zaman karşınıza çıktıysa o zaman yapabilirsiniz düş tablonuzu. Mutlaka yeni bir yıla giriyor olmak gerekmiyor. Eğer bu yazı sizin karşınıza çıktıysa ve yazının sonuna kadar okuduysanız bu kesinlikle tesadüf değil. Hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığı gibi. Mutlaka bu tabloyu denemenizi öneririm. Tüm düşlerinizin gerçekleşmesi dileğiyle. Mutlu yıllar. Sevgiler:)

15 Aralık 2013 Pazar

Çocuğunuza Sevildiğini Hissettirin..


İletişimin anlamı aldığımız tepkidir. İletişimin tanımında yer alan feedback (geribesleme) iletişimin gerçekleşmesi için çok önemlidir.  İletmek istediğimiz mesajı karşımızdakine ulaştıramamışsak ya da vermek istediğimiz mesajı karşı taraf anlamamışsa iletişim gerçekleşmiş sayılmaz. Örneğin '' Eğer kar yağmazsa bana fotoğraf gönderir misin?  '' dediğimiz bir arkadaşımız bunu '' Kar yağarsa gönder. '' diye anlayabilir. Sonuçta fotoğraf gelmeyebilir.


İletişimin %7' sini sözcükler, %38' ini ses tonu, %55' ini beden dili oluşturur. Söylemek istediğimiz bir cümleyi karşımızdakine aktarırken en önemli detay beden dilimizi nasıl kullandığımızdır. Uyumsuz beden dili ve ses tonu sonucu kullandığımız sözcükler hiç anlam ifade etmeyebilir.


Çocuklarımızla iletişimimizde de bu kurallar geçerlidir elbette. Çocuğumuzun sevildiğini hissedebilmesi için özellikle beden dilimizi iyi kullanmalıyız. Asık bir surat ve kızgın bir ses tonuyla  uzak bir mesafeden çocuğumuza '' Seni seviyorum! '' demek çocuk için ne anlam ifade eder tahmin edersiniz. Yalan Dünya dizisinde Selahattin' in Orçun' la olan '' Seni seviyorum! '' ilişkisi gibi bir durum ortaya çıkabilir.


Çocuğumuzla etkili bir iletişim için bilinmesi gereken bir diğer ilke de NLP' de temsil sistemleri olarak bilinen, çocuğumuzun dünyayı algılama ve anlamlandırma şeklini bilmektir. Temsil sistemleri insanları görsel, işitsel, dokunsal (tatsal ve kokusal) olarak sınıflandırır. Beş duyu organımızla etrafımızı algılama ve zihnimize kaydetme şekillerimiz bizim temsil sistemimizi belirler.


Görseller görerek algıladıklarını resimlerle kaydeder ve hatırlarlar. Bir olayı anlatırken:  '' Etrafta bir sürü rengarenk kıyafetli insan vardı. Uzun bir yolda yürüyorlardı. Hepsini çok net görüyordum. '' gibi ifadeler kullanırlar.


İşitseller duyarak algıladıklarını sesler olarak kaydeder ve hatırlarlar. Onlarda aynı olayı anlatırken: '' Etrafta çok insan olmasına rağmen ortalık çok sessizdi. Yol boyu kuşların sesi bile duyuluyordu. '' diyebilirler.


Dokunsallar hissettiklerini kaydeder ve duygularıyla hatırlarlar. Onlar için olayların hissettirdikleri önemlidir. '' Herkes sanki huzur içinde yürüyordu. Ben de garip bir sevinç içindeydim. '' dokunsalların cümlesidir.


Çeşitli testlerle temsil sitemi belirlenebilir. Çocuğumuzun temsil sistemini bilmek ona ulaşmamızı kolaylaştırır. Çocukların temsil sistemleri altı yaşına kadar oluşur. Hangi duyusu daha çok besleniyorsa o temsil sistemi daha çok gelişir. Renkli oyuncaklar, renkli kıyafetler, resimler, şekiller, televizyon çocuğun görselliğini geliştirirken; müzik, radyo, ninniler, şarkılar, masal anlatmak, çocukla konuşmak çocuğun işitselliğini geliştirir. Çocuğa dokunmak, kucaklamak, sarılmak, öpmek  ise dokunsallığını geliştirir.


Temsil sistemleri arasında iyi kötü diye bir ayrım yoktur. Herkesin baskın bir temsil sistemi vardır ve diğerleri onu takip eder. Çocuklarımızın her temsil sistemini de geliştirebilmek önemlidir. Bu onların beyinlerinin sağ ve sol loblarını dengeli kullanabilmesi için gereklidir. Gelişmeyen bir temsil sistemi ilerde bazı problemler yaratabilir. Örneğin görselliği gelişmeyen bir çocuk düzgün yazı yazmakta not almakta zorlanabilir. İşitselliği gelişmeyen çocuk kelimeleri anlamına uygun kullanmakta zorlanabilir. Dokunsallığı gelişmeyen çocuklar ise el göz koordinasyonu gerektiren becerilerde zorlanabilirler.


Altı yaşına kadar çocuk duygularıyla hareket eder. Henüz mantığı gelişmemiştir. Bu dönemde onu sevdiğimizi çok daha kolay hissettirebiliriz. Çocuğumuza onu sevdiğimizi söyleyerek, bol bol sarılarak, suratımızı asmak yerine gülümseyerek, ona hediyeler alarak, resimler yaparak, çocukla oyunlar oynayarak, çocuğun hoşuna giden eylemleri yaparak, şarkılar söyleyerek, kitap okuyarak, masal anlatarak ve çocukla beraberken beden dilimizi olumlu şekilde kullanarak sevgimizi hissettirebiliriz. Çocuk böylece kabul gördüğünü ve onaylandığını hissederek sevildiğine inanır.


Çocuklar etrafta ne olup bittiğini hemen fark ederler. Mutsuz olduğunuzu hemen anlarlar. Sezgileri çok kuvvetlidir. Altı yaşına kadar çocuk mantığını kullanamaz. Kendine söylenen her şeyi doğru kabul eder. Şiddet, kavga, hakaret görerek büyüyen çocuk  kabul ve onay görmediğine inanır, kendini suçlar ve sevilmediğini düşünür. Tabi temsil sistemleri de bu ortamdan olumsuz etkilenir. Yüksek sesle kavgaların yapıldığı bir ailede çocuk duymayı reddederek ilerde işitme sorunu yaşayabilir. 


İnsan kendinde olmayan bir şeyi başkasına veremez. Sevgi de bunlara dahil elbette. Çocuğumuza sevildiğini hissettirirsek ve kalbini sevgiyle doldurursak insanları sevmekte zorlanmayacaktır. Sevildiğini hissetmeyip kalbi boş kaldıysa başkalarını sevmekte zorlanacaktır.


Beden dilimizi çok iyi kullanıp doğru ses tonu ve kelimelerle temsil sistemlerine hitap ederek çocuğumuza sevildiğini hissettirebiliriz. Kendini, insanları, canlıları, dünyayı, hayatı seven bir çocuk için önce biz çocuğumuzu sevmeliyiz. Çocuğumuza sevildiğini hissettirmeliyiz. Bunun için biraz çaba sarf etmemiz gerekli. Önce işe kendimizden başlayıp temsil sistemimizi tespit edebiliriz. Sonra çocuğumuzun temsil sistemini tespit edip davranışlarının nedenlerini ve dünyayı anlama biçimini öğrenebiliriz. Böylece sevgimiz nasıl ifade edeceğimizi de belirleyebiliriz. Sevgiler..

10 Aralık 2013 Salı

Emziren Anne Doğal, Emziremeyen Anne Yapay


Bir bebek bakım odasında yaşadığım kısa bir anım geldi aklıma. Bir anne bebeğini emziriyordu. Ben de mama hazırlıyordum bebeklerime. Benim bebeklerimin kaç aylık olduğunu sordu. Sekiz aylıktılar o zaman. Ben de onun bebeğinin kaç aylık olduğunu sordum. On dört aylık olduğunu söyledi. Bebeği biraz minikti sanki. Sanırım benimkilerle karşılaştırdı bebeğini. Birden gerildi ve '' Öyle mamayla kof şişman olacağına olmasın daha iyi zaten! '' dedi ve hızla bebeğini kucaklayıp yanımdan ayrıldı.

Evet, emzirmeyip mama verdiğim için bir kez daha yapay anne olmuştum. Ben zaten bilerek ve isteyerek emzirmiyordum. Ne gerek vardı emzirmeye değil mi? Bebeklerimi mamayla şişirip kof yapmak varken. Kime neye kızıyordu acaba kendince bu anne? Bebeğinin biraz minik olması onu rahatsız ediyordu demek ki. Belki anne sütü yetmiyor etraftan da mama ver diyenler vardır. Mama vermek ona göre yapay anneliktir. O da bebeğine mama veren her anneye kızma hakkı görüyordur kendinde. Olabilir.

Bir bebeği anne sütüyle beslemek en doğal ve olması gereken durumdur. Ancak bebeğini emzirememiş anneler sanki bunu isteyerek ve bilerek yapıyorlarmış gibi bir algı var. Sanırım hiçbir anne isteyerek bebeğini emzirmekten vazgeçmez. Ya sütü kesilmiştir, ya hastalık nedeniyle bırakmıştır ya da bebek memeyi almıyordur. Mutlaka vardır bir nedeni.

Ben de sütüm erkenden kesildiği için bebeğini emzirememiş bir anneyim. Mecburen devam sütüyle besledim bebeklerimi. Ama sanki bebeklerime çok büyük kötülük yapıyormuşum gibi tavırlar da gördüm. Benim devam sütü vermekten başka seçeneğim yoktu. Aç iki bebek kollarımdayken '' Ben mama vermem, tadı kötü,  kokusu kötü, içinde ne var, asla vermem! '' diyemezdim. Ben zaten emziremediğim için yeterince üzülürken çeşitli karşılaştırmalarla belki farkında olmadan yetersiz, eksik bir anne olduğumu vurguluyorlardı. Yapay anneydim ben değil mi? Duyguları da yapay bir anne.

Bence sütü yetmediği halde bebeğe ek besin vermeyen, sağlık sorunu olduğu halde ısrarla emziren, yeterince iyi beslenmeyen, ruh hali iyi olmadığı halde emzirerek bebeğini olumsuz etkileyen, zararlı alışkanlıkları olan anneler dikkat etmeli asıl. Annenin fiziksel ve duygusal her durumu etkiliyor çünkü bebekleri.


Benim bebeklerim çok az anne sütü aldılar ama aylarına göre gelişimleri gayet normal. Öyle hastane,  hastalık maceramız da olmadı çok fazla. Anne sütünü verip vermemek bir tercih değil. Sütün varsa ve bir sağlık sorunun yoksa elbette emzireceksin bebeğini. Bu gayet doğal. Ama sütün yoksa ve henüz kırkı çıkmamış iki bebek varsa ortada mecburen devam sütü vereceksin. Bu da gayet doğal. 

Emziren anne tam, mükemmel, iyi ve doğal; emziremeyen anne eksik, yetersiz, kötü ve yapay değil kısacası. Önemli olan bebeğin beslenme ihtiyacını sağlıklı bir şekilde karşılayabilmek. Sanırım doktorlar hastalarına '' Bebekken mamayla mı beslendin anne sütüyle mi? '' diye de sormuyorlar.  Mamayla büyüyen ve sağlıklı olan insanlar da var. Sevgiler.

6 Aralık 2013 Cuma

Eskiden Brokoli Çorbası mı Vardı?


Bugün brokoli çorbası yaparken dolapta hiç havuç kalmadığını fark ettim. Havuçsuz brokoli çorbası olur muydu?  '' Neden olmasın? '' dedim kendi kendime. Eskiden brokoli çorbası mı vardı? Bugün de havuçsuz olsun çocukların çorbası.

Benim çocukluğumda yoktu brokoli çorbası. Her evde pişen yemeklerden vardı bizim soframızda da. Ben dört çocuklu bir ailede büyüdüm. Dört çocuğun ayrı ayrı ne yediğinin takip edildiğini sanmıyorum o günlerde. Her çocuğun haftalık besin takibinin de. Sofraya o gün ne koyulmuşsa herkes o yemeği yerdi. Yemediğimiz yemekler vardı elbette ama '' Ben bunu yemem, bana başka yemek pişir! '' diye de annemize naz yapılmazdı.

Şimdi çocuklarımızı bir besleme telaşıdır almış başını gidiyor. Çocuğumuz haftalık proteinini aldı mı, balık yedi mi, sebze yedi mi, meyve yedi mi, süt ürünlerini tüketti mi karmaşamız.  Brokoli gibi hayatımıza giren diğer sebzelerden, meyvelerden yedirebildik mi endişemiz. Yemeyen çocuğa zorla her şeyi yedirmeye çalışma uğraşlarımız.

Bizi bu hale teknoloji getirdi biraz. Teknolojiyle doğallıktan uzaklaştık. Organik olan ve organik olmayan ürünler, GDO' lu ürünler, katkı maddeleri hayatımıza girdiğinden beri herkesin kafası karıştı. Her gün televizyon ekranlarında ne yememiz gerektiğini anlatan bir sürü program var. Bu programlarda bir uzmanın '' Bol bol yiyebilirsiniz. '' dediği bir yiyeceği bir başka uzman '' Asla yemeyin! '' diyor . Peki ne yiyecek bu çocuklar?

Ben  bu karmaşık duruma yetişemediğim için bıraktım ayrıntılarla uğraşmayı. Aldığım ürünlerin belli markalarda olmasına dikkat ediyorum ve meyve sebzenin de mevsimin de tüketilmesine. Aklıma ne gelirse, evde hangi yemeğin malzemesi varsa o gün onu pişiriyorum. Üst üste benzer yemekler pişirmemeye dikkat ediyorum o kadar. Zaten ne pişirsem çocuklar azıcık yiyorlar. Yedikleri kendilerine yetiyor sanırım. Gelişimleri normal, sağlık sorunları da yok. 

Çocukluğumda brokoli yoktu, zorla yedirme yoktu, aman aç kalmasın çocuk sorunu yoktu. Herkes acıkınca karnını doyuruyordu. Çocukların beslenme alışkanlıkları da yiyecekler gibi doğaldı. Şimdi ne değişti? Besinler gibi beslenme alışkanlıkları da doğallıktan uzaklaştı. Çocuklarımızı sağlıklı bir şekilde besleme durumunu çok abartmamak gerekiyor bence. Elimizden geldiği kadar  doğal ve sağlıklı olduğuna inandığımız yiyeceklerle beslesek yeter. Brokoli çorbasında bugün de havuç olmasın. Sorun değil. Sevgiler.


5 Aralık 2013 Perşembe

Oyun Halısı ve Ana Kucağı Önerileri

Bebekler ilk aylarda hareket edemedikleri için sürekli yatmak zorundadırlar. Arada kucağa alıp dinlendirseniz de sürekli kucakta tutmak hem sizin için hem de bebek için yorucu olacaktır. Bu aylarda sizi ve bebeklerinizi rahat ettirecek iki önerim var bugün. Bu önerilerim oyun halıları ve ev tipi ana kucakları. 

Bebekleriniz ikinci ayın içindeyken artık etrafta gördükleri nesnelere ve duydukları seslere tepki vermeye başlarlar. Bu aylarda alınacak en güzel ürünlerden biri bence oyun halıları. Benim bebeklerime iki aylıkken hediye gelmişti oyun halıları. Yaklaşık yedinci aya kadar kullandık. Bebeklerim oyun halısını çok sevmişlerdi. Oyun halısında asılı oyuncaklarını yakalamak için bütün gün uğraşıyorlardı. Dokundukları oyuncaklardan çıkan seslere gülüyorlardı. Oyuncaklara çığlıklar atıp tepki verebiliyorlardı. 


Bebekleri uzun süre oyalamak için yapılmış güzel bir eğlence aracı bence.  Aynı zamanda bebeklerin reflekslerini geliştiriyor. Eller kollar sürekli hareket halinde olduğundan kasları geliştiriyor. Bebek oyuncakları yakalamak için uğraşırken yana dönmeyi öğreniyor. Ben Playgro markalı oyun halılarını kullandım. Hem oyuncaklarının çokluğu hem de sesli oyuncaklarının olması bebeği uzun süre oyalıyor. Ayrıca geniş olduğu için bebek istediği gibi sağa sola kayabiliyor. Bebek oynayarak vaktini geçiriyor. Annelerin biraz dinlenmesine yardımcı olacak ürünlerden biri olduğu için özellikle ikiz annelerine oyun halılarını tavsiye ediyorum.




İkiz annelerine diğer ürün önerim ev tipi ana kucakları. Kesinlikle kurtarıcı ürünlerden biri de ana kucakları. Yine ikinci aydan sonra ana kucaklarını kullanabilirsiniz. Ana kucaklarının da sesli ve hareketli oyuncakları var. Bebek oyuncakları yakalamak onlara dokunmak için oldukça çaba sarf ediyor. Sürekli uzanma ve kalkma hareketleri yaptıklarından bazı hareketleri daha çabuk yapmaya başlayabiliyorlar. Benim oğlum kısa bir süre sonra oyuncaklara ayaklarını vurmaya başlamıştı.


Bebek hareket ederek ana kucağını sallayıp eğlenebiliyor. Sallanma özelliği ile bebeklerinizi uyutabiliyorsunuz. Ben bir süre bebeklerimi ana kucağında uyuttum. Ancak bebekler uyuduktan sonra yataklarına yatırmak lazım. Çünkü uzun süre uyumak için dar ve tam olarak yatmadığı için bebek rahat bir şekilde uyuyamaz.


Ana kucaklarını istediğiniz yere taşıyabiliyorsunuz. Ben mutfakta işim olduğunda mutfağa taşıyordum. Mutfakta beni izliyorlardı. Kahvaltı ve yemek sofralarında bize ana kucaklarından eşlik ediyorlardı. Banyo yaparken biri diğerini ana kucağında bekliyordu. Ayrıca mama içirmek bir şeyler yedirmek için ideal ürünler. Bebek büyüdükçe sırtını biraz dik konuma getirerek oturur hale getirebiliyorsunuz. Ben Chicco ' nun ana kucaklarını kullandım ve memnun kaldım. 





Tüm annelere ve anne adaylarına oyun halılarını ve ana kucaklarını tavsiye ediyorum. Sevgiler.

2 Aralık 2013 Pazartesi

İkiz Bebeklerle Evde İlk Günler


Benim bebeklerim beklediğimiz tarihten üç hafta önce acil bir şekilde geldiler dünyaya. Ben aslında doğuma giderken saçımı yaptıracaktım, makyaj yapacaktım. Fotoğraflarım güzel olacaktı. Plan yapıyordum kendimce . Ama  bebişlerim annelerini en doğal haliyle görmek istediler sanırım. Acele ettiler. Hastaneye giderken o kadar büyük panik yaşamıştım ki tansiyonumum on dokuza çıkmış. Hemen sezaryene alındım ve uyandığımda başımda birileri üstümü değiştirmeye çalışıyordu. Kendime gelmem biraz zaman aldı çok ayrıntı hatırlamıyorum o akşamla ilgili hala. Sürekli gülüyormuşum kendime gelene kadar. Ben o kadar panikle hastaneye gitmiştim ki sanırım sonra çok komik geldi kendime durumum. 


Gözlerim açılınca bebeklerimle tanıştım. O an unutulmaz bir andı benim için. Mutluluk, heyecan, ağlama isteği, şaşkınlık karışımı duygular. Hiçbir tanışma anneyle bebeğin tanışması kadar özel, unutulmaz, sevgi dolu olamaz. Biri kucağımdayken benim gözüm öbüründeydi. Daha tam kendimde değildim aslında ama o anları net hatırlıyorum. Kucağımdan hiç bırakmak istememiştim bebeklerimi. Yerlerine yatırmak için aldıklarında '' Ben tutarım ''  diyordum kimse duymuyordu. Sonra uyumuşum sanırım. Uyandığımda yine birileri bebekleri emzirmeye çalışıyordu. Benim halim yoktu ve tabi henüz sütümde.  O andan sonra sabaha kadar heyecandan hiç uyumadım. Sürekli bebeklerimi izledim. Oğlum sürekli uyuyordu, kızım ise arada uyanıyor beni izliyordu. Tabi ağrılarım da vardı. Bir ara gece hemşireler beni yürütmeye çalıştı yürüyemedim. '' Bebekleri beslediniz mi? '' dediler. Hayır beslememiştik. Kimse bize bebeği besleyin dememişti. Biz şaşkın halde olayı anlamaya çalışıyorduk. Sonra hemen mama verdik. Hala üzülürüm bebeklerimi ilk anlarında geç besledik diye. İkiz bebek bekleyen  hamilelerin çantasında mutlaka mama olmalı. Çünkü bebeklerin ne zaman geleceği belli değil ve sütünüz hemen gelmiyor.


İlk geceden sonra alışmaya başladık bebeklere. Evet onlar aramıza gelmişti sonunda ve her şey şimdi başlıyordu. Hastanede iki gece kaldık ve eve geldik. Onlarla eve gelmek yine apayrı bir duyguydu ve ben ağlıyordum. Hala çok şaşkındım ve inanamıyordum doğduklarına.Bu bebekler benim miydi? Nasıl bakacaktık biz bebeklere? Karmakarışık bir haldeydim. İlk günlerde mutlaka anne babanın yanında bir yardımcı olmalı. Hatta iki yardımcı. Annem vardı benim. Tabi en güzeli kendi annenizin olması. Bazen üç kişi bebeklere yetemiyorsunuz. Biz doktor tavsiyesi üzerine iki saatte bir besledik. Sütüm üçüncü gün geldi. Hem emzirmeye çalıştım hem mama verdim. Çünkü oğlum memeyi hiç almıyordu. Kızım emmek istiyor süt gelmiyordu. Biraz zorlu geçti o süreç zaten erkenden sütüm kesildi ve hep mama vermek zorunda kaldık. İlk günler bebekler sürekli uyuyor. Uyanıkken etrafı izliyorlar. Çok sık alt değişmeniz gerekiyor. Ben ameliyatlı olduğum için ilk günler ağrılı geçti. Bebeklerimin altını bile değişemedim çünkü eğilemiyordum. Annem ve eşim değişti bir süre. Geceleri eşim baktı bebeklere ve hala gece o bakar. Eşin yardımı çok önemli.


Şu an ikiz  bebek bekleyen  anne adaylarına tavsiyem özellikle yedinci aydan sonra çok daha dikkatli olmanız gerekiyor. Çünkü her an bebekler gelebilir. Ben hamileliğim yirmi yedinci haftasından itibaren hep yatmak zorunda kaldım çünkü erkenden gelmeye kalktılar. Ancak son üç haftaya kadar dayanabildiler. Hastane çantalarınızı erkenden hazırlayın ve kesinlikle mama koyun. Sütünüz gelince nasıl olsa emzirirsiniz bebeklerinizi. Süt gelene kadar bebeği aç bırakmayın. Evde ilk günlerde mutlaka size yardımcı olacak birileri lazım. Ev işleri olduğu gibi kalıyor yemek falan unutuluyor. Ama annenin de iyi beslenmesi ve dinlendirilmesi lazım. Bunun için birilerinin yardımına mutlaka ihtiyacınız oluyor. Benim annem çok yardımcı oldu bana. O da çok yorulmuştu bizimle. O olmasa işim çok zordu. Ona tekrar teşekkür ediyorum buradan.


Bebekler ne soğuk ne sıcak ortamda yatırılmalı. Üstleri çok giydirilmemeli. Göbek bağı düşene kadar banyo yaptırmayın demişlerdi bize. Ama birçok yerde yaptırılabileceği yazıyor. Biz sürekli suyla sildik banyo yaptırana kadar. Çünkü çok sıcak günlerde doğmuşlardı. Göbek bağı düştükten sonra her gün yıkadık. Banyolarını iki kişi yaptırdık hep. Bir üçüncü kişide diğer bebeğe baktı bu sırada. Yalnız kalan bebek hemen yalnız kaldığını anlıyor çığlığı basıyordu. Bazen günde iki kez yıkadığımızı hatırlıyorum. İki bebek ikişer banyo dört kez aynı işlem.


Bebekleri iki saate bir beslemek gerekiyor. Zaten acıkınca uyanıp karınlarını doyurup tekrar uyuyorlar. Gece uyandıklarında da mutlaka besledik. Zaten gece de iki üç saate bir uyanıyorlar. Alt değişiliyor, karnı doyuruluyor tekrar uyuyorlar. Gecelerimiz rahat geçti o açıdan. Çok nadir uyumadan sabahladığımız zamanlar olmuştur. Tabi gece gündüz sürekli bu rutin devam ettiği ve  aralıksız bir uyku uyuyamadığı için anne baba yorgun düşüyor. Sırayla uyuyorduk biz. Dinlenmezsen zaten gergin oluyorsun her şeye kızabiliyorsun. Anne mutlaka desteklenmeli bence.Bebekler beslendikten sonra mutlaka gazlarının çıkarılması gerekir. Biz bazen mamalarına zinco isimli bitkisel bir damla koyuyorduk. Gaz sancısı yaşamadılar onun için. Sürekli beslendikleri için yedek biberon olmalı ve sık sık kaynar suyla dezenfekte edilmeli. 


İlk günlerde sürekli uyudukları için uyku düzeni oluşturmak için erken. Ancak akşam uykularında yataklarına yatırırsanız daha sonra aynı şekilde yataklarına yatınca uyumaları kolaylaşıyor. Ben ilk kırk gün hiç televizyon açtırmadım. Bebeklerin bilinçaltına televizyondaki saçma sapan haberlerin, konuşmaların yerleşmesini istemedim. Bilgisayardan hafif müzik açıyordum. Bebek ninnileri dinletiyordum. Sanki televizyon o masum hallerine çok çirkin gelecekmiş gibi düşünmüştüm. Şimdi televizyon izletiyorum. Ama günde iki ya da üç saat en fazla. Hiç izletmeyin diyor uzmanlar ama bence bu çağda çok zor uygulaması. Tercih yine anne babaya kalmış elbette.


Evet evde ilk günler böyle işte. Bu günlerde ev almış başını gidiyordur. Gece gündüz sadece bebekler vardır hayatınızda başka hiçbir şey düşünemezsiniz. Tabi bebeklerin doğduğunu duyanlar tebrik etmek için telefon açarlar. Telefonu cevaplayamazsınız sonra geri aramayı unutursunuz. Size alınanlar, küsenler olur. Başkalarının o anları anlaması zordur. Siz o anlarda bez, emzirme, mama, biberonların yıkanması, alt değişme, kendi ağrılarınız, uykusuzluk, yemek yapıp yiyememe, bebek sarılığı, sağlık ocağı, hastane kontrolleri,testleri, lohusalık hallerinden ağlama krizleri, sinir bozukluğu, bu karışıklıkta bebeği bir türlü kucaklayıp sevememe halleri içindesinizdir. Ben o ilk günlerde beni anlayıp yanımda olanlara teşekkür ediyorum. İkiz bebek bekleyen tüm anne adaylarına kolaylıklar diliyorum. Sevgiler..

1 Aralık 2013 Pazar

Bebeğinizin Zihin Haritasında Ne Var?


Maslow' un ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidini mutlaka okul yıllarından hatırlarsınız. Bu piramitte insanların ihtiyaçları basamaklar halinde gösterilir ve alt basamakların üst basamakları etkilediği söylenir. En alt basamakta insanın fizyolojik ihtiyaçları, ikinci basamakta güvenlik ihtiyacı, üçüncü basamakta sevme sevilme, ait olma ihtiyacı, dördüncü basamakta değer ihtiyaçları ve son basamakta da kendini gerçekleştirme ihtiyacı bulunur.


Bir bebek dünyaya geldiğinde önce onun açlık, barınma, ısınma gibi fizyolojik ihtiyaçları karşılanmalıdır. İyi beslenemeyen, kötü şartlarda barınmak zorunda kalan bir bebek kendini güvende hissedemeyecek ve dolayısıyla sevilmediğini düşünecektir. Sevilmediğini düşünen bir bebek endişeli, huzursuz, tedirgin olabilir. Örneğin bebek düzenli bir şekilde beslenmez uzun süre aç bırakılırsa ne zaman karnının doyacağını bilmediğinden endişeli olacaktır. Uzun süre aç bırakılan bebeklerin daha sonra obez olma risklerinin daha fazla olduğu uzmanlar tarafından söylenmektedir.


Fizyolojik ihtiyaçları karşılanan bebek kendini güvende hissedecektir. Bir üst basamaktaki bebeğin sevildiğini ve bir yere ait olduğunu hissetmesi güvende olduğunu hissetmesiyle daha kolaylaşacaktır. Elbette sevilen, bir aileye ait olduğunu hisseden bebek kendinin kabul gördüğünü hissedecek ve değer ihtiyaçları ona göre şekillenecektir. Saygı, kabul görme gibi bu sosyal ihtiyaçlar alt basamaklarda yaşanılan deneyimler sonucu oluşur ve böylece ego oluşur. Bir alt basamaktaki ihtiyacın karşılanmaması üst basamaktaki ihtiyacın olumsuz etkilenmesine sebep olur. Yeterli düzeyde karşılanması da elbette olumlu etkileyecektir.


İnsanların zihin haritaları 0-6 yaş arasında şekillenir. Her bireyin zihin haritası farklıdır ve sadece kişinin kendisine özeldir. Bebeklerimize doğdukları  andan itibaren yaşattığımız her duygu onların zihin haritalarına kodlanarak yerleşir. Bebek sürekli şiddet uygulanan bir ortamda yaşıyorsa, sevgi görmüyorsa kendini güvende hissetmeyecektir. Korkulu, endişeli, tedirgin, huzursuz olacak ve zihnine bu duyguları kodlayacaktır. Güvende olmadığını hissettiğinden ilerde insanlara güvenmekte zorlanacaktır. Sevgi görmemişse zihninde öyle bir kod olmadığından daha sonra insanları sevmekte zorlanacaktır. Sürekli nefret, öfke duygularıyla büyütülmüşse hayattan nefret edecektir. Sıcak ilişkilerin olduğu, kendini iyi ifade edebilen ebeveyne sahip, huzurlu, sevgi dolu bir ortamda büyüyen çocuk insanlara güvenecek ve daha kolay sevebilecektir. Şefkat ve merhamet duygularını ailede görmüşse vicdan sahibi olacaktır. Kısacası nasıl bir ortamda büyüdüysek şu anda zihnimizde o anların kodları var ve o kodlara göre yaşıyoruz.

Herkesin kodları birbirinden farklı. Aynı ailede yetişen kardeşler bile birbirinden farklı zihin haritalarına sahip. Anne ya da babanın herhangi bir davranışını bir kardeş iyi olarak kabul etmiş diğeri kötü olarak kabul etmiş olabilir. Çünkü her bireyin dünyayı algılama şekli farklı. Birini yargılamadan önce bunu düşünürsek sanırım daha olumlu düşünebiliriz. Örneğin mavi dediğimiz zaman bu herkes için farklı bir nesneyi, olayı veya durumu ifade eder. Belki birçok kişinin aklına deniz gelir ama herkesin düşündüğü deniz görüntüsü birbirinden farklıdır. Onun için şunu bilmeliyiz ki karşımızdaki bizim söylediklerimizi kendi kodlarıyla anlıyor. Dünyayı bizim gözlerimizle değil kendi gözleriyle görüyor. Belki bunu bilirsek daha az ön yargılı olabiliriz.

Peki bebeklerimizin, çocuklarımızın zihin haritaları oluşurken biz ne yapmalıyız? Elbette onların ihtiyaçlarını elimizden geldiği kadarıyla karşılamalıyız. Düzenli beslenme alışkanlığı kazanması için düzenli beslemeli, yine düzenli uyku alışkanlığı için düzenli uyutmalıyız. Çünkü ne zaman karnının doyacağını, ne zaman uyuyacağını, ne zaman banyo yapacağını, ne zaman altının değişileceğini bilmek  bebeği rahatlatır ve güvenlikte olma hislerini güçlendirir. Elbette en önemlisi bebeklerimize sevgimizi gösterebilmeliyiz. Onların en çok ihtiyacı kucaklanmak. Aman kucağa alıştırmayın diyenleri fazla dinlemeyin ve çocuklarınızı bol bol kucaklayın. Sevginin en kolay ifade şekli bu bence. İlerde başkasına dokunmaktan çekinen çocuklar genelde bebekken az dokunulan sevilen kişiler oluyor.

 Onlara sevgimizi davranışlarımızla belli etmeli ve onları sevdiğimizi sık sık söylemeliyiz.  Çocukların yanında kavga etmemek diğer önemli bir durum bence. Mutlaka eşinizle sorunlarınız olacaktır ama bunu çözmek için çocukların uyumasını bekleyin. Sesiniz yükseldiği anda çocuklar sessizce sizi izler. Onlar her şeyin farkında biz farkında olmasak da. Onlara karşı hiç bir davranışı abartmamalıyız. Olumlu davranışı da olumsuzu da. Özellikle istediği her şey fazlasıyla yapılan çocuklar sahip olamayacakları şeylerle karşılaşınca büyük hayal kırıklığı yaşayabiliyor. '' Sen çok iyisin, üstünsün, çok zekisin '' gibi sözlerle egosu yükseltilmiş çocuklar en küçük başarısızlıkta kendilerini aşırı suçlama eğiliminde olabiliyor ya da sosyal hayatta arkadaş edinmede zorlanabiliyor. Çocuklarımızın bedeninden çok ruhunu beslemeye çalışmalıyız. Ne kadar zor durumda olumsuz duygular içinde olsakta onların bu durumdan en az seviyede etkilenmesi için önce onları düşünerek hareket etmeliyiz. 

Ben de herkesin yaşayabileceği gibi bazı zor durumlar yaşadım. Bazen başka kişilere durumlara ya da olaylara kızgın olduğum halde çocuklarıma sinirlendiğimi, sesimi yükselttiğimi farkettim. Bir çok şeyi bildiğim halde neden böyle davrandığımı sorguladım ve buldum. Elbette benim de zihin haritamda kodlar var. Belki annelikle ilgili olumsuz kodlara sahibim diye düşündüm. Çocuklarımı çok sevmeme rağmen olumsuz kodlamalarım davranışlarımı etkiliyor olabilir diye düşündüm. Davranışımı değiştirmeye karar verdim.

Olumsuz bir davranışınızı fark ettiğiniz anda olumluyla değiştirebilirsiniz. Önemli olan farkında olmak. Ben davranışımı fark ettikten sonra '' Asla çocuklara sesimi yükseltmeyeceğim. '' dedim. Bu kararımı şimdi uyguluyorum. Çocuklar bazen inatlaşabiliyor, ağlama krizine girebiliyor, yemek yemek istemiyor, uyumak istemiyor, yapma dediğin davranışı ısrarla yapmaya devam edebiliyorlar.  Böyle durumlarda önce onların sakinleşmesini bekliyorum. İlgilerini farklı bir yöne çekerek olayı unutturmaya çalışıyorum. Bu bazen zaman alıyor. Bazen tüm çabalarım boşa çıkıyor ağlamalar durmuyor. Ama sonunda susuyor ya da sakinleşiyor. Biraz sabır gerekiyor.


Bir de ben bu farkındalıktan sonra onların bana emanet olduklarını hatırladım. Onlar bana Yaradan' ın emaneti. Ben bu emanetin sorumluluğunu taşıyorum. Zorlandığım her an bunu hatırlayıp sakinleşiyorum. Çocuklarımızın zihin haritalarını elbette bizim kontrolümüzde değil. Olumsuz duygular düşünceler de kodlanacak zihinlerine. Biz ne kadar engellemeye çalışsakta sosyal hayatın içinde birçok deneyim yaşayacaklar .Önemli olan bizim elimizden geldiğince sakin, sevgi dolu olabilmemiz. Çocuğumuza önemli ve değerli olduğunu, olduğu gibi kabul edildiğini davranışlarımızla göstermemiz gerekiyor tabi. Bu davranışları anne baba olarak ortaklaşa sergilememiz gerekiyor. Çocuk sadece annenin ya da babanın değil çünkü. Bu yazıyı yazarken en çok sokaklarda yaşayan ve yetiştirme yurtlarında yaşayan çocuklar geldi aklıma, Hayatlarında eksik olan diğer şeyler gibi hangi duyguları eksik diye düşündüm, üzüldüm. Sahip olduğumuz her şey için her zaman şükretmek lazım. Şükürler olsun dünya tatlısı iki bebeğe sahibim ve onların gelişimi için elimden gelen her şeyi yapabiliyorum. Sevgiler.