26 Mart 2014 Çarşamba

#Mim' lendim:))



Ben de mimlendim:)) Blog yazarlarının bir süredir birbirlerini mimlediklerini takip ediyordum. Sevgili umuthikayem.blogspot.com.tr  beni mimlemiş.. Ben de 3 soru mimini yanıtlamak istedim.. Sevgili Şeyma çok teşekkürler.. Bu arada beni mimleyen başka biri varsa ve kaçırdıysam farkında değilim. Kusura bakmasın varsa farketmediğim başka mimleyen..  Bu aralar çok fazla blog takip edemedim.. Şimdi gelelim soru ve cevaplara..

3 Soru Mimi...

1) Neden blog açtım ?


Ben hayatımı ikizlerimden önce ve ikizlerimden sonra diye ikiye ayırıyorum.. Bebeklerimle başladığım yeni hayatımda bir süre sonra yaşadığım deneyimlerimi başkalarıyla paylaşma ihtiyacı hissettim ve bir blog açtım. Ben evde bebeklerimle zaman geçirirken dışarda hayatın devam ettiğini hatırlatan bir pencere oldu blog. Hayatta üretmek gerektiğine inanan biriyim. Blog yazarak birşeyler ürettiğime inanıyorum ve iyiki açmışım.. Blogum sayesinde bir çok güzel insanla tanıştım.

2) Hayat felsefemi belirleyen söz daha doğrusu sözler:)

'' Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir. '' , '' Olan herşeyi olduğu gibi kabul ediyorum.'' ve '' İnsan neye hazırsa karşısına o çıkar. ''  benim hayatımı değiştiren ve hayat amacımı bulmaya yarayan cümlelerdir..

3) Kendimle ilgili 3'ü doğru biri yanlış 4 şey:) Bunlardan biri yanlış hangisi tahmin edin:)


:) Hayatımın ikizlerimle değiştiğine inanıyorum ve daha önce çok yoruldum hiç zamanım yok diye yakındığım günlerimin ne kadar boş olduğunu görüyorum. 


:) Hayata sadece yemek içmek gezmek tozmak, en iyi markaları giymek, en zayıf olmak, en havalı olmak, başkalarını küçük görmek, dedikodu yapmak, kalp kırmak, kötülük yapmak, kıskanmak üzere gönderildiğimize inanmıyorum. İnsan isterse yapamayacağı şey yoktur. Sürekli bahaneler üretip bazı şeyleri yapmaya zamanı olmadığını söyleyen insanlara inanmıyorum.

:) İyi ve kötü enerjiye inanıyorum. Kötü enerjili yapmacık insanları çok çabuk hissediyorum ve mümkünse ilişkimi azaltıyorum..

:) Tüm günümü koltuğa yatıp televizyon izleyerek, internette boş boş gezerek , yemek falan yapmayarak;  hiçbir iş yapmadan uyuyarak geçiriyorum.. Bazen de tüm gün dışarda gezip eve bile uğramıyorum.. 

Benden bu kadar.. Ben de      www.bosdefter.blogspot.comwww.bonbonsekerlerim.blogspot.com  ve www.gecebebis.blogspot.com ' u mimliyorum.. Sevgilerimle.. 

23 Mart 2014 Pazar

Çocuklarınızın Oyuncaklarını Nasıl Seçiyorsunuz?


Biz ebeveynler için çocuklarımızın gelişimi ve sağlıkları oldukça önemli bir konu. Gelişim ve eğitimlerini desteklemek ise en çok kafamızı yorduğumuz şeylerin başında geliyor belki de. Çocuklarımızın gelişiminde oyunun ve doğru oyuncak seçiminin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Peki aldığım oyuncaklar çocuğuma uygun mu? Sağlığına zarar verecek bir özelliği var mı? Çocuğumun gelişimine faydası olacak mı? Ve bunun gibi bir sürü soru sürekli kafamızda dolanıyor. Oyuncak alırken bu soruların büyük bir çoğunluğuna cevap bile bulamıyoruz. Hatta çoğu zaman oyuncağı satanlardan daha fazla bilgimiz olabiliyor. Artık internet var ve gerektiğinde araştırabiliyoruz ama bu, çoğu zaman doğru bir bilgiye ulaşacağımız anlamına gelmiyor.


Yaşadığımız sıkıntıları fark eden  www.voimio.com bu konuda bir farkındalık yaratmak için Türkiye genelinde bir anket çalışması yapıyor. [http://bit.ly/voimio_anket] adresinden ulaşabileceğiniz ankete vereceğiniz cevaplar sayesinde Türk ebeveynlerin yaşadığı sıkıntılara dikkat çekilecek. Çocuğuna faydalı oyuncaklar almak isteyen ve detaylı bilgiye ihtiyaç duyan bizim gibi ebeveynler için de faydalı bir araştırma yapılmış olacak. Anket sonuçlarını heyecanla bekliyoruz. Sevgiler..
           

19 Mart 2014 Çarşamba

İkizlerle Evden Uzakta:)




Birkaç gündür yazı yazmıyorum.. Biraz tatildeydim de.. Geçen hafta çocukları alıp İzmit’te yaşayan can dostuma gittim. Uzun süredir görüşmüyorduk. En son onun düğününde görüşmüştük. Bu arada onun bir oğlu oldu şu an altı yaşında, benim de ikizlerim.. Sonunda zaman yaratıp biraraya gelebildik. Üniversiteden beri süren çok güzel bir arkadaşlığımız var onunla. Çocuklarımızla bir araya gelmekte ayrı bir keyif oldu.

Eşim bizi İzmit’e bırakıp döndü.. Çocuklar rahat bir yolculuk yaptırdı yine bize. İkisi de yol boyunca uyudular. Bu özelliklerini çok seviyorum. Yolculuktan korkmuyorum onlarla. Hemen uyku moduna geçiyorlar.  Neyse arkadaşıma kavuştuk ve çocuklarla baş başa kaldık. Uzun süredir ev dışında bir yerde kalmadıkları için tedirgindim biraz. Uyuyacaklar mı, oyun oynayacaklar mı, yoksa çıldıracaklar mı kestiremiyordum.. İlk gece tabi uyumadılar.. En geç saat dokuzda uyuyup kalan bıdıklarım saat on birde ancak uykuya daldılar. Gece birkaç kez uyanmalarına rağmen sabah erkenden yine ayaktaydılar.. Böylece koşturmamız başladı..

Sürekli evde olup yeni bir ortama girdikleri için merak duyguları oldukça yüksekti haliyle. Tabi hemen çekmeceler, dolaplar karıştırılmaya başladı. Gayet rahattılar tabi. Yeni gördükleri herşeyi incelediler. İkinci gün biraz daha alışmış olsalar da ağlama krizleriyle akşam oldu. Sürekli kucağımda oturmak istemeler, oyuncaklarla oynamamalar, herşeye mızmızlanmalar, hiçbir şey yememeler..

Derken üçüncü gün oldu ve bizimkiler yeni düzenlerine alıştılar. Akşam erkenden uyudular ve biraz da olsa bir şeyler yemeye başladılar. Arkadaşımın oğluyla oyunlar oynamaya da.. Biz de bu arada bol bol dertleştik tabi.. Yıllardır birikmiş konular ele alındı.. Sohbetler edildi, kahveler içildi.. İkimize de çok iyi geldi bu buluşmamız.

Ertesi gün çocuklar evde sıkıldı diye dışarı çıkalım dedik. Yakında bir alışveriş merkezi vardı oraya gittik. Alışveriş merkezine gittiğimizde benimkiler genelde arabalarından inmedikleri için kuzu kuzu etrafı izlerler, olaysız eve döneriz normalde. O gün arabadan indirmek gibi bir gaflette bulunduk. Oyun parkı vardı biraz eğlensinler diye indirdik. Birkaç oyuncağa binince hemen ortama alıştılar ve oyun parkından çıkaramadık çocukları. En son volümden çılgınlar gibi ağladılar. Zorla da olsa kucağımıza alıp bir alt kata indik. Bu arada asansör o kadar küçük ki arabamız sığmadı katlamak zorunda kaldık. Aklıma gelmişken bir çok AVM, market gibi yerlere bebek arabamızın ebatları küçük olmasına rağmen giremiyoruz. Binaları yaparken ikiz bebek arabalarını ve engellileri de düşünerek hareket etseler mutlu olacağım. Çünkü bizim arabanın giremediği bir çok yere engellilerin arabaları da giremiyor maalesef.

Evet alt kata biraz sakinleşmiş bir şekilde inmişken tam asansörün karşısında cep telefonu kılıfı satan bir reyon vardı. Kızım gitti cama resmen yapıştı. Cicili bicili renkli kılıfları oyuncak sandı. Nasıl ağlıyor oradan ayrılmamak için. Güç bela sonunda arabaya bindirdik ama ağlamalar bitmedi. Biraz dolaşalım dedik ama bizimkiler en yüksek sesten ağlamaya devam ettiler. Biraz oyalansınlar diye çubuk kraker verdik  ellerine. Onunla biraz oyalandılar ama ben gerildim tabi. Gidelim bari dedik. Yine araba asansöre sığmadı falan derken kızım elindeki çubuk krakerleri yerlere döktü. Alışveriş merkezinden nasıl kaçar gibi çıktık hatırlamıyorum. Bu arada ben cep telefonumu bir mağazada unutmuşum. Neyse ulaştılar sonra bana. Arkadaşım gidip aldı. Ama sanırım o da çok yoruldu bu geziden.

Neyse bir günde bari parka gidelim dedik. Çok güzel kocaman bir parka gittik. Oğlum uyudu.. Kızım koştu salıncaklara bindi. Saatlerce salıncaktan inmek istemedi. Bu arada oğlum uyandı. Beraber koştular oynadılar. Park gezimiz iyiydi eğlendiler.. Ta ki kızımın gözündeki kırmızılığı görene kadar. Gözü kanlanmıştı. Tabi panik yaptık doktora gittik hemen. Yolda oğlum kustu. Kızım çığlık attı. Sonunda doktora ulaştık. Önemli bir şey yok dedi doktor. Rahatladım derken  oğlum doktorun masasına kafasını vurdu. Onun da gözü aynen kardeşinin kanlandığı noktadan morardı. Bu günümüzü de böylece atlattık.

Kaldığımız sürece benim bebekler diyete girdi. Her zaman yedikleri yemekleri, yumurtayı bile yemediler. Arkadaşım ne yapacağını şaşırdı. Yapmadığı yemek kalmadı yesinler diye bizimkiler ağızlarını açmadı çoğu kez. Evden uzakta böyle maceralı günlerimiz oldu. Herşeye rağmen güzeldi.. Biz çocukları uyutup gece geç saatlere kadar oturduk. Tabi yorgunluk uykusuzluk etkiledi beni de.. Eve döndük ve çocuklarla beraber hepimiz hafif bir grip atlatıyoruz birkaç gündür.


Çocuklar eve girer girmez her yere koşturdular.. Oyuncaklarıyla oynadılar. Çok mutlu oldular. Evlerini özlemişler sanırım. Yeme düzenleri de eskisine geri döndü. Allah’ım ev kuşları.. Şimdi hayatımız normale döndü.. Buradan canım arkadaşım Hülya’ya bizi tüm zorluklarımıza rağmen sabırla ağırladığı için tekrar çok teşekkür ediyorum. İkizlerle yaşamadan ikiz bakımı nasıl oluyor anlaşılmıyor sanırım. Sürekli bana kolaylıklar dileyerek ayrıldık onunla.. Evden uzakta ikizlerle böyle geçti işte.. Bakalım bir daha ki gezimiz nereye nasıl olur.. Sevgilerimle..

10 Mart 2014 Pazartesi

Dört Mevsim Aşk.. Evlat..



Bir gün içime iki can düştü, kalbime de iki aşk.. İki kocaman aşk.. Yüreğim belki hiç bu kadar titrememişti, böyle yanmamıştı. O an vazgeçtim kendi canımdan. O iki can beni sarıp sarmalamaştı çoktan. Gerçek sevgi nedir, karşılıksız sevgi nedir anlamaya başlamıştım. İki canı koşulsuzca sevebilmek.. Her nefesinde önce onları düşünmek. Kendi canından önce onları düşünmek. Nasıl bir aşk nasıl bir sevgi bu.. Yaşanmadan bilinmeyen..

Bir ikiz annesiyim ben. Canına iki can katılan ve o andan itibaren hayatı değişen. Her şeyi iki kat yaşamaya zamanla alışan. Hiçbir şeye değişmeyeceğim de iki tane minik bedenin sevgisini yaşamam. Klasik söz hani tarifsiz bir duygu evlat sevgisi.. Bana tarif et deseler mevsimlere benzetirdim belki.. Bazen kış, bazen yaz.. Bazen de tatlı bir bahar. En uçta yaşanan duygular.. En zor anda bile kalbinizde cız eden bir aşk.. Yoğrulmuş bir karışım işte bu sevgi.  Hamuru minik iki kalp benim için..

Yaz mı kış mı bahar mı.. Nasıl bir tanım bu böyle derseniz anlatmak isterim size. Öncelikle  ilkbahar evlat sevgisi içinizi ısıtan, ılık ılık, tatlı tatlı yüreğinizi okşayan. Bulutların arkasından parlayan güneşle neşe ve umut veren. Tazecik dallarda yeşeren yapraklar arasında açılan çiçeklerle heyecanlandıran. Hamile olduğunuzu öğrendiğinizde yaşarsınız bu duyguları. Umut verir, heyecan verir, neşelendirir sizi. İçinizi ısıtır ve yüreğinize çok iyi gelir tatlı tatlı.

Sonrası yazdır bu sevginin. Kucağınızda iki kocaman göz parlarken sımsıcak yaz güneşi aydınlatır hayatınızı. Her şey aşırı sıcaktır ve kalbinizde o sıcakla yanıyordur cayır cayır. Çünkü kucağınızdaki mucizeye şahit olmuşsunuzdur. Bir de iki taneyse bu mucize daha da yanmaktasınızdır. Hep böyle olsun hiç değişmesin istersiniz. Kendi canınızı unutmuş kalbiniz yalnız onlar için atmaktadır sanki. Yaz sıcağı nasılsa işte öyle yakıcıdır evlat sevgisi. Sizi kendinizden geçirir, eritir, bitirir.. Yanmaktayken koklarsınız o mis kokuyu, su gibi ferahlatır sizi.. Doyamazsınız.. Tekrar tekrar koklarsınız..

Sonbahar gelir ya sonra.. Arada yağmur yağar, rüzgar eser.. Biraz havalar serinler.. Ama güneş hep vardır. Bulutlar gelse de bilirsiniz oradadır. Kucağınızdaki mucize de bazen değişkendir işte.. Hep sıcak hep ılık olmaz tabi arada serinletir sizi. Rüzgar gibi esiverir. Ne yapacağınızı şaşırdığınız anlar olur, telaş içine düşersiniz bazen. Ama o sevgi bilirsiniz ki hep vardır ve gün geçtikçe artmaktadır. Evlat sevgisi bu işte. Hayatta ne yaşarsanız yaşayın asla azalmayan..

Bir de kışı var tabi bu sevginin. Bazen fırtınalar koparan, bazen soğuktan donduran. En uçlara alıp sizi götüren. Ne yaşarsanız yaşayın sizin içiniz hep yanar. O kor düşmüş bir kere. Soğuk olsa da siz yanmaktasınız zaten. En büyük imtihan ya hani evlat. Bunu düşünür her karda, her fırtınada en sakin liman olursunuz.. İçinizdeki aşkla karları eritir, fırtınaları durdurursunuz. Canınızdan çoktan vazgeçmiştiniz sonuçta. Görmez, duymaz, düşünmesiniz kendinizi. Vazgeçersiniz. Bilirsiniz kıştan sonra bahar gelir..


Yavrum.. Yavrularım.. Canımın parçaları, diğer yarılarım.. Asla sevmekten vazgeçmeyeceğim mucizelerim. İyiki canımdalar ve  bana bu muhteşem duyguları yaşatıyorlar..  Sevgilerimle..

8 Mart 2014 Cumartesi

Renkli Çekilişim Sonuçlandı:)




Merhabalar:) Çekilişimi yaptım ve kazanan bir asıl bir de yedek isim belli oldu. 

Kazanan Asil: nuray beyaz  Yedek: deniz sudagidan

Çekiliş sonucuna  BURADAN   ulaşabilirsiniz.

Sevgili  Nuray Beyaz tebrik ediyorum. Bu güzel hediye paketinin içindekileri güzel günlerde kullanmanı diliyorum. Bana 12 Mart 2014 tarihine kadar '' mutluikizannesii@gmail.com'' mail adresimden ad, soyad, adres ve telefon bilgilerini iletmen gerekiyor. 12 Mart 2014 tarihine kadar bana ulaşmazsan şans Deniz Sudagidan' a geçiyor.

Bu güzel hediye paketini hazırlamamda bana destek olan www.renklisiparis.com ' a çok çok teşekkür ediyorum. Mutlaka sitelerini ziyaret edip birbirinden güzel ürünlerini incelemenizi tavsiye ediyorum..

Bloguma üye olan ve sosyal medya paylaşımlarıyla beni destekleyen herkese çok teşekkürler. Bana niye çıkmadı diyenler, şans diyelim:) Başka bir çekilişte buluşmak üzere diyorum.. Sevgilerimle.. 

8 Mart..



Bu güzel çiçekler benden tüm kadınlara.. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü' müz kutlu olsun:)

6 Mart 2014 Perşembe

Çalışmayan İkiz Annesi



Ben kendi standartlarında yaşayan orta halli bir ikiz annesiyim. Çalışıyordum, bebekler doğduktan sonra ücretsiz izne ayrıldım ve iznimin son ayları yaklaşıyor. İşime dönme zamanı yaklaştıkça çocukları kime, nereye bırakacağım sorunu da ortaya çıkıyor yavaş yavaş. Öncelikle bakıcıya bırakmayı düşünmüyorum. İşe döndüğümde çocuklar iki yaşlarını doldurmuş olacaklar ve ben de doğrudan kreşe başlatmayı düşünüyorum. Bu benim tercihim. Sizin görüşleriniz farklı olabilir.

Bakıcı nasıl bakar tahmin edemediğim için belki de kreşe başlatma isteğim. Şu an tamamen evde ev işleri ve çocuk bakımıyla geçen bir hayatım var. Her günümüz yaklaşık olarak bir diğerinin aynı sayılabilir. Kış olması ve benim hala çocukları tek başıma dışarıya çıkaramamam etkili tabi bu durumda. Oturduğumuz apartmanın bahçesi yok. Yakınlarda bir park var ama oraya kadar gitmeyi göze alamıyorum. Zaten parkta pek müsait değil çocuklar için. Daha önce  yazmıştım, insanlar genelde hayvanlarının ihtiyaçlarını karşılamak için kullanıyorlar. Dolayısıyla bizim dışarı çıkmalarımız hafta sonuna kalıyor. Hafta içi evdeyiz sürekli.

Tabi sürekli evde olduğumuz için çocuklar sıkılıyor. Yenilik, değişiklik istiyorlar. Oyuncaklarıyla daha az oynamaya başladılar bu aralar örneğin. Biraz oynayıp çabucak sıkılıp bir kenara fırlatıyorlar. Ben de yeni oyuncak almıyorum zaten bir sürü var ve sürekli yeni oyuncağa alıştırmak istemiyorum. Oyuncaklardan bıkınca birbirlerine sarıyorlar bir süre. Birinin elindekini diğerinin istemesi, birini diğerinin kovalaması, elbisesinden çekiştirip yerlere atması, kendince oyun sandıkları durumlara giriyorlar. Ondan da sıkılıp bana gelmek istiyorlar. İkisi birden kucağıma gelmek istiyor, tepeme çıkıyorlar bazen. Sonra koştur koştur odalarına gidiyorlar, yataklarına tırmanıyorlar, çekmecelerini karıştırıyorlar. Ben de bu arada hem onlarla oyunlar oynamaya hem de ev işlerimi yapmaya çalışıyorum. 

Beraber neler yapıyorsunuz derseniz kitaplarımız var onlar inceliyoruz. Defterlerimize karalamalar yapıyoruz. Müzik açıp oynuyoruz. Şarkı söyleyip hareketlerini yapıyoruz. Lego, yap boz yapıyoruz. Oyuncaklarla oynuyoruz. Araba sürüyoruz, bebeğe mama yediriyoruz. Topla gol atıyoruz.. Çok karışan anlarda televizyon açıyoruz ve televizyon izletiyorum. ''Aman sakın izletmeyin! '' uyarılarını sürekli duysam da maalesef açıyorum. Tabi gün boyu açık değil. Belirli programları izletiyorum.

Dün yine yoğun bir günümüzdü. Sabah kahvaltısı, mutfağın toplanması, çocuklarla oyun, yemek yapma, ev süpürme, çocukları banyo yaptırma, yemek yedirme, yeniden mutfağı toplama, çocukları uyutma, çamaşırları asma, kuruyanları katlama derken çocukların uyanması yeniden oyunlar, ikindi sütleri derken akşam oldu.. Her gün böyle tempolu değiliz ama saydıklarımdan banyo ve temizlik dışında diğerlerini her gün yapıyorum. Bu koşturma arasında fizik olarak çok yoruluyorum tabi. Bazen yorgunluktan çocuklara yetemediğimi düşünüp ‘’ Acaba ben beceremedim mi anne olmayı? ’’diye düşünüyorum. ‘’ Ev işleriyle uğraşmaktan yorulup çocuklarla yeterince ilgilenemiyor muyum? ‘’ diye düşünüyorum. Elimden geldiğince oturup onlarla oyunlar oynuyorum, ikisiyle de ayrı ayrı ilgilenmeye çalışıyorum ama ‘’ Yeterli değil miyim? ‘’ diye de düşünmeden edemiyorum.

Bir yardımcım olsa belki daha kolay olabilirdi işlerim. Ama şu an bir yardımcı alacak imkana sahip değilim. Çocuklar küçükken vardı ve tabi çok yardımı oluyordu bana. İstemediğim bazı davranışları olsa da  idare ediyorduk. O zamanlar daha çok yardıma ihtiyacım vardı tabi. Şimdi kendi kendilerine oyun oynayabiliyorlar ve bir süre yalnız bırakıp işlerimi yapabiliyorum örneğin. Gerçi ben başkasının yaptığı yemeği yiyemeyenlerdenim. Yardımcım varken o yemek yaparken mutfağa girmiyordum nasıl yaptığını görmeyeyim sonra yiyemem diye.. Şimdi haftalık temizliğe yardımcı geliyor ama ben o geldiği gün daha çok yoruluyorum. Sanırım başkasının yaptığı işler içime sinmiyor..

İşe dönünce nasıl bir hayatım olur bilemiyorum. Daha mı çok yorulurum daha mı rahat ederim şu an kestiremiyorum. Ama gün boyu bir evin içinde sürekli enerjik olma hali zor açıkçası. Yakınıyor muyum hayır elbette. Bu benim seçimim. İşime dönüp çocukları bakıcıya bırakabilirdim de.. Ya da kreşe gönderebilirdim. Ama ben kendim bakmayı seçtim bir süre. Yakınmıyorum çünkü ne kadar zorlansam da onlarla olmaktan mutluyum. Onlarla bir çok şey öğreniyorum ve kendimin de törpülenmesi gereken taraflarımı keşfediyorum. Yemeleri için ellerine verdiğim bisküvileri her yere ezdiklerinde eski hijyen takıntımın artık olmadığını farkediyorum. Onlar küçücük şeylere kahkahalarla gülerken demek ki gülmek için çok büyük nedenler aramamak lazım diye düşünüyorum. Yeni bir şey başardıklarında gözlerindeki sevinci görüp başka herşeyi unutabiliyorum. Her yeni kelimelerinde yorgunluğumu unutuyorum. O kadar alıştım ki herşeyi onlarla yapmaya kolayca işe dönebileceğimi de pek sanmıyorum.


Çalışmayan annenin ikizlere bakımı nasıl olur bol bol deneyimledim kısacası. Sırada çalışan annenin ikiz bakım deneyimleri var. Gerçi daha işe dönmeme aylar var ama dün çok yorulunca aklıma geldi işe başlayınca nasıl olur halim diye.. Yaşamadan bilinmiyor bir çok durum.. Ben de yaşayıp göreceğim.. Sevgilerimle..

4 Mart 2014 Salı

Anne Beni Farket!



Son zamanlarda mutlaka duymuşsunuzdur farkındalık kelimesini. Farkında olmak, kendinin, etrafındakilerin, diğer canlıların, yaşamın.. İnsanın hayatını değiştiren bir durum bence farkındalık. Bende öyle oldu da diyebilirim. İnsan kendisinin farkına varırsa değişmeye başlıyor hayatı yavaş yavaş. Öyle bir koşturmaca içindeyiz ki unutuyoruz kendimizi. Ne için yaşadığımızı.. Sadece günü tamamlama telaşındayız çoğu zaman. Farkında bile değiliz elimizin altından kayıp giden zamanın. Önce kendimizin farkına varmalıyız ki kalp gözümüz açılsın. Biz değişelim etrafımız da bizimle değişsin.

Nasıl olacak bu farkındalık peki? İnsan önce kendinin farkına nasıl varacak. Biraz ‘’Dur bakalım’’ diyerek kendine. Koşturmacanın içinde bir nefes alıp yavaşlayarak belki de. Gün içerisinde bir çok şey yapıyoruz. Bunların bir çoğu artık otomatik hale gelmiş alışkanlık olmuş davranışlar. Çalışıyorsak  sabah kalkıp işe gitmemiz, iş yerine yaptıklarımız, eve dönüşümüz ve evde yaşadıklarımız.. Çalışmıyor evdeysek sabah başlayan günlük işler ve akşam olana kadarki rutinimiz. Düşününce hep aynı şeyleri yaşıyormuşuz gibi gelebilir. Hep sanki bir sonraki gün yaşayacaklarımıza hazırlarız kendimizi. Hani okuyalım, işe girelim, evlenelim vs durumu. Anı yaşamak yerine hep yarına hazırlanırız.

İşte bu karmaşada durup ben ne yapıyorum diyebilmek farkındalık. Her ne yapıyorsak sadece onun farkına varabilmek. Yemek yaparken hani acaba tuz attım mı diye düşünürüz ya demek ki yemek yaparken yaptığımızın farkında değildik. Birisiyle konuşurken aklımızdan bir sürü düşünce geçer karşımızdakinin ne söylediğini sonra hatırlamayız ya yine farkında değiliz o anın. Sabah anahtarlarımı aldım mı acaba diye düşünürsek evden nasıl çıktığımızın farkında değiliz demek ki. Kısacası farkındalık her ne yapıyorsak ben şimdi bunu yapıyorum diye düşünüp diğer düşüncelerimizi durdurabilmek biraz. Dişimizi fırçalarken şimdi dişimi fırçalıyorum diye düşünmek örneğin. Geç mi kaldım işe saat kaç acaba diye düşünmemek.

Yaptıklarımızı düşünerek davranışlarımızın da farkına varabiliriz. Biri bize olumsuz bir söz söylediğinde hemen o kişiye kızmak yerine ‘’ Acaba hangi davranışım böyle düşünmesine neden oldu? ’’ diye kendimizi sorgulayabiliriz. ‘’ Bu olaydan benim ne öğrenmem gerekiyor? ’’ diye de.. Bir de ‘’ Acaba aslında bana ne söylemek istiyor? ’’ diye..  Kendimizi, duygularımızı sorguladıkça farkındalığımız artacak ve anı yaşamaya başlayacağız. Kendi içimize dönerek kızgınlıklarımızı, öfkelerimizi, hırslarımızı, mutsuzluklarımızı kimseyi suçlamadan tüm sorumluluğu üstelenerek sorguladığımızda değişim başlar hayatımızda.

Kendimizin farkına vardıkça etrafımıza da farkındalığımız artar. Eşimiz ve çocuklarımızla olan ilişkilerimiz değişir. Biri bize bir şey söylediğinde ‘’ Ne söylüyor, aslında ne söylemek istiyor?’’ bakışıyla yaklaşmamız ilişkilerimizi kuvvetlendirir. Herkes kendini anlatır cümlelerinde. Biri size bir öğüt veriyorsa aslında kendine söylemektedir bunu. Örneğin ‘’ Biraz daha sakin ol, üzme kendini. ‘’ derken belki de sakinlik kendinin ihtiyacıdır. Tabi her söylenenin altından alınacak bir şey bulmak değil belirtmek istediğim. Bana saçın güzel olmuş dedi, acaba beğenmedi de dalga mı geçiyor yaklaşımı değil. Sadece bize söylenenin farkına varabilmemiz gerekli olan. Biraz bu gözle bakmak lazım kişilere, olaylara, durumlara.. Görünenin arkasında ne olduğunu görebilme yeteneği biraz farkındalık.

Bebekler bize bunu hatırlatır aslında. Henüz konuşamayan bebek ağlayarak kendini ifade etmeye çalışır. Biz de ‘’ Acaba aç mı, altı mı kirli, gazı mı var? ‘’ diye tahmin etmeye çalışırız. Büyüyüp kendini ifade etmeye başladıkça biraz daha kolaylaşır işimiz. Ama bazen bir kelime onlar için farklı bir anlam ifade edebilir. Mama der örneğin aç sanırsınız aslında o su istemektedir. Tıpkı bebeklerde gördüğümüz bu durumu hayatımıza uygularsak iletişimimiz ve farkındalığımıza artacaktır. Eşimizden bir şey istediğimizde verdiği cevap hoşumuza gitmeyebilir bazen. Bir de ''Ne söylüyor, aslında ne söylemek istiyor? '' diye düşünürsek onu anlamamız kolaylaşabilir.

Çocuklarla kaliteli iletişim için bence kilit noktalardan biridir bu durum. Onlar büyüyüp artık kendilerini kolayca ifade etseler de bazen söyledikleri, söylemek istedikleri olmayabilir. Sadece yapmamız gereken onların söylediklerine dikkat etmemiz. Çocuklarımızı dinleyip karşılığında seni anlıyorum mesajını onlara verebilmemiz. Çığlık çığlığa ağlayan çocuğumuz ‘’Anne beni biraz sev! ‘’ diyor olabilir. Bacağımızdan çekiştiren çocuğumuz ‘’ Anne birazcık benimle ilgilen! ‘’ diyordur belki. Oyuncaklarını sağa sola fırlatıp çarpan çocuğumuz ‘’ Ben oyuncak değil, seni istiyorum anlasana! ‘’ mı diyor acaba.. Yemek yemeyi ısrarla reddeden çocuğumuz ‘’ Ben yemekle değil sevgiyle doyurulmak istiyorum! ’’ da diyor olabilir. Birazcık farklı bakmamız lazım sanırım olaylara. Olumsuz gördüğümüz davranışlarını yargılamak yerine anlamaya çalışmak çocuklarımızı sadece.

Çok koşturan, her yeri dağıtan çocuğumuzu hemen ‘’ Yaramaz bu çocuk! ’’ diye etiketlemek yerine aslında merak duygusunu geliştirdiğini farketmek.. Sürekli baskı ve sınırlar koyarak engellemek yerine çocuğun kendi olmasına izin vermek.. Önceliği çocuklarımıza vermek. Bazen ev işlerimiz, telefon görüşmelerimiz, izlediğimiz televizyon programları, komşuyla iki çift lafımız, internet gezmelerimiz öncelikli olabiliyor hayatımızda. Bu arada ben işimi yapayım sen oyna diye bıraktığımız çocuğumuz saatlerce bizden onunla ilgilenmemizi bekliyor. Sıranın kendine gelmesini. İşte o gözlerde görebilirsiniz ''Anne beni farket! '' bakışını..

Zaman hızla geçiyor ve çocuğumuza ‘’ Aa ne zaman büyüdün sen anlamadım.’’ derken buluyoruz kendimizi. Çünkü onlar büyürken başka önemli işler peşinde koşup farketmedik belki. Yaptığımız her iş unutuluyor da geriye sadece anılar kalıyor. Çocuklarımızla güzel anılar kalsın istiyorsanız birazcık onları anlamaya çalışın. Siz otuz yıldır hayattaysanız onların kaç yıldır hayatta olduklarını düşünün ve biraz da o gözle bakın çocuklarınıza.

Bir ikiz annesi olarak ben çocuklarımla öğreniyorum bir çok şeyi. Sabırlı olmayı, sakin olmayı örneğin. Farkındalığım onlarla artıyor. Yaptıkları bir hareket söyledikleri, bir kelime beni bir basamak yukarıya taşıyor bazen. Özgüveni olan çocuklar yetiştirmeye çalışıyorum ve bunun için de önce kendi özgüvenimi geliştiriyorum. İki birey yetişiyor karşımda ve bazen ne yapacağımı şaşırdığım anlar oluyor. İkisine de eşit yaklaşma telaşım beni endişelendiriyor. İki tane çığlık atan çocukla bazen elim ayağıma dolaşıyor. Bazen ikisi de bana sarılmak kucağıma gelmek istediğinde işler karışıyor. Bir oyuncak iki el arasında kopma noktasına gelebiliyor. Böyle anlarda hep önce kendim durup sakinleşmeyi tercih ediyorum. Hani oksijen maskesini önce kendine takma durumu. O anda ikisinin de ne söylemek istediğine odaklanıyorum. Yani farkında olmaya çalışıyorum. Ben ne kadar sakin olup onları anlamaya çalışırsam onlar da o kadar çabuk sakinleşiyor. Önemli olan her anın kıymetini bilebilmek sanırım. Herkesin hayatın farkında olmasını diliyorum. Sevgilerimle..