Sayfalar
▼
26 Mart 2014 Çarşamba
#Mim' lendim:))
Ben de mimlendim:)) Blog yazarlarının bir süredir birbirlerini mimlediklerini takip ediyordum. Sevgili umuthikayem.blogspot.com.tr beni mimlemiş.. Ben de 3 soru mimini yanıtlamak istedim.. Sevgili Şeyma çok teşekkürler.. Bu arada beni mimleyen başka biri varsa ve kaçırdıysam farkında değilim. Kusura bakmasın varsa farketmediğim başka mimleyen.. Bu aralar çok fazla blog takip edemedim.. Şimdi gelelim soru ve cevaplara..
3 Soru Mimi...
1) Neden blog açtım ?
Ben hayatımı ikizlerimden önce ve ikizlerimden sonra diye ikiye ayırıyorum.. Bebeklerimle başladığım yeni hayatımda bir süre sonra yaşadığım deneyimlerimi başkalarıyla paylaşma ihtiyacı hissettim ve bir blog açtım. Ben evde bebeklerimle zaman geçirirken dışarda hayatın devam ettiğini hatırlatan bir pencere oldu blog. Hayatta üretmek gerektiğine inanan biriyim. Blog yazarak birşeyler ürettiğime inanıyorum ve iyiki açmışım.. Blogum sayesinde bir çok güzel insanla tanıştım.
2) Hayat felsefemi belirleyen söz daha doğrusu sözler:)
'' Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir. '' , '' Olan herşeyi olduğu gibi kabul ediyorum.'' ve '' İnsan neye hazırsa karşısına o çıkar. '' benim hayatımı değiştiren ve hayat amacımı bulmaya yarayan cümlelerdir..
3) Kendimle ilgili 3'ü doğru biri yanlış 4 şey:) Bunlardan biri yanlış hangisi tahmin edin:)
:) Hayatımın ikizlerimle değiştiğine inanıyorum ve daha önce çok yoruldum hiç zamanım yok diye yakındığım günlerimin ne kadar boş olduğunu görüyorum.
:) Hayata sadece yemek içmek gezmek tozmak, en iyi markaları giymek, en zayıf olmak, en havalı olmak, başkalarını küçük görmek, dedikodu yapmak, kalp kırmak, kötülük yapmak, kıskanmak üzere gönderildiğimize inanmıyorum. İnsan isterse yapamayacağı şey yoktur. Sürekli bahaneler üretip bazı şeyleri yapmaya zamanı olmadığını söyleyen insanlara inanmıyorum.
:) İyi ve kötü enerjiye inanıyorum. Kötü enerjili yapmacık insanları çok çabuk hissediyorum ve mümkünse ilişkimi azaltıyorum..
:) Tüm günümü koltuğa yatıp televizyon izleyerek, internette boş boş gezerek , yemek falan yapmayarak; hiçbir iş yapmadan uyuyarak geçiriyorum.. Bazen de tüm gün dışarda gezip eve bile uğramıyorum..
Benden bu kadar.. Ben de www.bosdefter.blogspot.com, www.bonbonsekerlerim.blogspot.com ve www.gecebebis.blogspot.com ' u mimliyorum.. Sevgilerimle..
23 Mart 2014 Pazar
Çocuklarınızın Oyuncaklarını Nasıl Seçiyorsunuz?
Biz ebeveynler için
çocuklarımızın gelişimi ve sağlıkları oldukça önemli bir konu. Gelişim ve
eğitimlerini desteklemek ise en çok kafamızı yorduğumuz şeylerin başında
geliyor belki de. Çocuklarımızın gelişiminde oyunun ve doğru oyuncak seçiminin
ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Peki aldığım oyuncaklar çocuğuma uygun mu?
Sağlığına zarar verecek bir özelliği var mı? Çocuğumun gelişimine faydası
olacak mı? Ve bunun gibi bir sürü soru sürekli kafamızda
dolanıyor. Oyuncak alırken bu soruların büyük bir çoğunluğuna cevap bile
bulamıyoruz. Hatta çoğu zaman oyuncağı satanlardan daha fazla bilgimiz
olabiliyor. Artık internet var ve gerektiğinde araştırabiliyoruz ama bu, çoğu
zaman doğru bir bilgiye ulaşacağımız anlamına gelmiyor.
Yaşadığımız
sıkıntıları fark eden www.voimio.com bu konuda bir farkındalık yaratmak için
Türkiye genelinde bir anket çalışması yapıyor. [http://bit.ly/voimio_anket]
adresinden ulaşabileceğiniz ankete vereceğiniz cevaplar sayesinde Türk
ebeveynlerin yaşadığı sıkıntılara dikkat çekilecek. Çocuğuna faydalı oyuncaklar
almak isteyen ve detaylı bilgiye ihtiyaç duyan bizim gibi ebeveynler için de
faydalı bir araştırma yapılmış olacak. Anket sonuçlarını heyecanla bekliyoruz. Sevgiler..
19 Mart 2014 Çarşamba
İkizlerle Evden Uzakta:)
Birkaç gündür yazı yazmıyorum.. Biraz tatildeydim de.. Geçen hafta çocukları alıp İzmit’te yaşayan can dostuma gittim. Uzun süredir görüşmüyorduk. En son onun düğününde görüşmüştük. Bu arada onun bir oğlu oldu şu an altı yaşında, benim de ikizlerim.. Sonunda zaman yaratıp biraraya gelebildik. Üniversiteden beri süren çok güzel bir arkadaşlığımız var onunla. Çocuklarımızla bir araya gelmekte ayrı bir keyif oldu.
Eşim bizi İzmit’e bırakıp döndü.. Çocuklar rahat bir yolculuk
yaptırdı yine bize. İkisi de yol boyunca uyudular. Bu özelliklerini çok
seviyorum. Yolculuktan korkmuyorum onlarla. Hemen uyku moduna geçiyorlar. Neyse arkadaşıma kavuştuk ve çocuklarla baş
başa kaldık. Uzun süredir ev dışında bir yerde kalmadıkları için tedirgindim
biraz. Uyuyacaklar mı, oyun oynayacaklar mı, yoksa çıldıracaklar mı
kestiremiyordum.. İlk gece tabi uyumadılar.. En geç saat dokuzda uyuyup kalan
bıdıklarım saat on birde ancak uykuya daldılar. Gece birkaç kez uyanmalarına
rağmen sabah erkenden yine ayaktaydılar.. Böylece koşturmamız başladı..
Sürekli evde olup yeni bir ortama girdikleri için merak
duyguları oldukça yüksekti haliyle. Tabi hemen çekmeceler, dolaplar
karıştırılmaya başladı. Gayet rahattılar tabi. Yeni gördükleri herşeyi
incelediler. İkinci gün biraz daha alışmış olsalar da ağlama krizleriyle akşam
oldu. Sürekli kucağımda oturmak istemeler, oyuncaklarla oynamamalar, herşeye
mızmızlanmalar, hiçbir şey yememeler..
Derken üçüncü gün oldu ve bizimkiler yeni düzenlerine
alıştılar. Akşam erkenden uyudular ve biraz da olsa bir şeyler yemeye
başladılar. Arkadaşımın oğluyla oyunlar oynamaya da.. Biz de bu arada bol bol
dertleştik tabi.. Yıllardır birikmiş konular ele alındı.. Sohbetler edildi, kahveler içildi.. İkimize de çok iyi geldi bu buluşmamız.
Ertesi gün çocuklar evde sıkıldı diye dışarı çıkalım dedik. Yakında bir alışveriş merkezi vardı oraya gittik. Alışveriş merkezine gittiğimizde benimkiler genelde arabalarından inmedikleri için kuzu kuzu etrafı izlerler, olaysız eve döneriz normalde. O gün arabadan indirmek gibi bir gaflette bulunduk. Oyun parkı vardı biraz eğlensinler diye indirdik. Birkaç oyuncağa binince hemen ortama alıştılar ve oyun parkından çıkaramadık çocukları. En son volümden çılgınlar gibi ağladılar. Zorla da olsa kucağımıza alıp bir alt kata indik. Bu arada asansör o kadar küçük ki arabamız sığmadı katlamak zorunda kaldık. Aklıma gelmişken bir çok AVM, market gibi yerlere bebek arabamızın ebatları küçük olmasına rağmen giremiyoruz. Binaları yaparken ikiz bebek arabalarını ve engellileri de düşünerek hareket etseler mutlu olacağım. Çünkü bizim arabanın giremediği bir çok yere engellilerin arabaları da giremiyor maalesef.
Ertesi gün çocuklar evde sıkıldı diye dışarı çıkalım dedik. Yakında bir alışveriş merkezi vardı oraya gittik. Alışveriş merkezine gittiğimizde benimkiler genelde arabalarından inmedikleri için kuzu kuzu etrafı izlerler, olaysız eve döneriz normalde. O gün arabadan indirmek gibi bir gaflette bulunduk. Oyun parkı vardı biraz eğlensinler diye indirdik. Birkaç oyuncağa binince hemen ortama alıştılar ve oyun parkından çıkaramadık çocukları. En son volümden çılgınlar gibi ağladılar. Zorla da olsa kucağımıza alıp bir alt kata indik. Bu arada asansör o kadar küçük ki arabamız sığmadı katlamak zorunda kaldık. Aklıma gelmişken bir çok AVM, market gibi yerlere bebek arabamızın ebatları küçük olmasına rağmen giremiyoruz. Binaları yaparken ikiz bebek arabalarını ve engellileri de düşünerek hareket etseler mutlu olacağım. Çünkü bizim arabanın giremediği bir çok yere engellilerin arabaları da giremiyor maalesef.
Evet alt kata biraz sakinleşmiş bir şekilde inmişken tam
asansörün karşısında cep telefonu kılıfı satan bir reyon vardı. Kızım gitti
cama resmen yapıştı. Cicili bicili renkli kılıfları oyuncak sandı. Nasıl
ağlıyor oradan ayrılmamak için. Güç bela sonunda arabaya bindirdik ama ağlamalar
bitmedi. Biraz dolaşalım dedik ama bizimkiler en yüksek sesten ağlamaya devam
ettiler. Biraz oyalansınlar diye çubuk kraker verdik ellerine. Onunla biraz oyalandılar ama ben
gerildim tabi. Gidelim bari dedik. Yine araba asansöre sığmadı falan derken
kızım elindeki çubuk krakerleri yerlere döktü. Alışveriş merkezinden nasıl
kaçar gibi çıktık hatırlamıyorum. Bu arada ben cep telefonumu bir mağazada
unutmuşum. Neyse ulaştılar sonra bana. Arkadaşım gidip aldı. Ama sanırım o da
çok yoruldu bu geziden.
Neyse bir günde bari parka gidelim dedik. Çok güzel kocaman bir
parka gittik. Oğlum uyudu.. Kızım koştu salıncaklara bindi. Saatlerce salıncaktan
inmek istemedi. Bu arada oğlum uyandı. Beraber koştular oynadılar. Park gezimiz
iyiydi eğlendiler.. Ta ki kızımın gözündeki kırmızılığı görene kadar. Gözü kanlanmıştı.
Tabi panik yaptık doktora gittik hemen. Yolda oğlum kustu. Kızım çığlık attı. Sonunda
doktora ulaştık. Önemli bir şey yok dedi doktor. Rahatladım derken oğlum doktorun masasına kafasını vurdu. Onun
da gözü aynen kardeşinin kanlandığı noktadan morardı. Bu günümüzü de böylece
atlattık.
Kaldığımız sürece benim bebekler diyete girdi. Her zaman
yedikleri yemekleri, yumurtayı bile yemediler. Arkadaşım ne yapacağını şaşırdı.
Yapmadığı yemek kalmadı yesinler diye bizimkiler ağızlarını açmadı çoğu kez.
Evden uzakta böyle maceralı günlerimiz oldu. Herşeye rağmen güzeldi.. Biz
çocukları uyutup gece geç saatlere kadar oturduk. Tabi yorgunluk uykusuzluk
etkiledi beni de.. Eve döndük ve çocuklarla beraber hepimiz hafif bir grip
atlatıyoruz birkaç gündür.
Çocuklar eve girer girmez her yere koşturdular..
Oyuncaklarıyla oynadılar. Çok mutlu oldular. Evlerini özlemişler sanırım. Yeme
düzenleri de eskisine geri döndü. Allah’ım ev kuşları.. Şimdi hayatımız normale
döndü.. Buradan canım arkadaşım Hülya’ya bizi tüm zorluklarımıza rağmen
sabırla ağırladığı için tekrar çok teşekkür ediyorum. İkizlerle yaşamadan ikiz bakımı nasıl oluyor anlaşılmıyor sanırım. Sürekli bana kolaylıklar dileyerek ayrıldık onunla.. Evden uzakta ikizlerle böyle
geçti işte.. Bakalım bir daha ki gezimiz nereye nasıl olur.. Sevgilerimle..
10 Mart 2014 Pazartesi
Dört Mevsim Aşk.. Evlat..
Bir gün içime iki can düştü, kalbime de iki aşk.. İki
kocaman aşk.. Yüreğim belki hiç bu kadar titrememişti, böyle yanmamıştı. O an
vazgeçtim kendi canımdan. O iki can beni sarıp sarmalamaştı çoktan. Gerçek
sevgi nedir, karşılıksız sevgi nedir anlamaya başlamıştım. İki canı koşulsuzca
sevebilmek.. Her nefesinde önce onları düşünmek. Kendi canından önce onları
düşünmek. Nasıl bir aşk nasıl bir sevgi bu.. Yaşanmadan bilinmeyen..
Bir ikiz annesiyim ben. Canına iki can katılan ve o andan
itibaren hayatı değişen. Her şeyi iki kat yaşamaya zamanla alışan. Hiçbir şeye
değişmeyeceğim de iki tane minik bedenin sevgisini yaşamam. Klasik söz hani
tarifsiz bir duygu evlat sevgisi.. Bana tarif et deseler mevsimlere benzetirdim
belki.. Bazen kış, bazen yaz.. Bazen de tatlı bir bahar. En uçta yaşanan
duygular.. En zor anda bile kalbinizde cız eden bir aşk.. Yoğrulmuş bir karışım
işte bu sevgi. Hamuru minik iki kalp
benim için..
Yaz mı kış mı bahar mı.. Nasıl bir tanım bu böyle derseniz
anlatmak isterim size. Öncelikle
ilkbahar evlat sevgisi içinizi ısıtan, ılık ılık, tatlı tatlı yüreğinizi
okşayan. Bulutların arkasından parlayan güneşle neşe ve umut veren. Tazecik
dallarda yeşeren yapraklar arasında açılan çiçeklerle heyecanlandıran. Hamile
olduğunuzu öğrendiğinizde yaşarsınız bu duyguları. Umut verir, heyecan verir,
neşelendirir sizi. İçinizi ısıtır ve yüreğinize çok iyi gelir tatlı tatlı.
Sonrası yazdır bu sevginin. Kucağınızda iki kocaman göz
parlarken sımsıcak yaz güneşi aydınlatır hayatınızı. Her şey aşırı sıcaktır ve
kalbinizde o sıcakla yanıyordur cayır cayır. Çünkü kucağınızdaki mucizeye şahit
olmuşsunuzdur. Bir de iki taneyse bu mucize daha da yanmaktasınızdır. Hep böyle
olsun hiç değişmesin istersiniz. Kendi canınızı unutmuş kalbiniz yalnız onlar
için atmaktadır sanki. Yaz sıcağı nasılsa işte öyle yakıcıdır evlat sevgisi.
Sizi kendinizden geçirir, eritir, bitirir.. Yanmaktayken koklarsınız o mis
kokuyu, su gibi ferahlatır sizi.. Doyamazsınız.. Tekrar tekrar koklarsınız..
Sonbahar gelir ya sonra.. Arada yağmur yağar, rüzgar eser..
Biraz havalar serinler.. Ama güneş hep vardır. Bulutlar gelse de bilirsiniz
oradadır. Kucağınızdaki mucize de bazen değişkendir işte.. Hep sıcak hep ılık
olmaz tabi arada serinletir sizi. Rüzgar gibi esiverir. Ne yapacağınızı
şaşırdığınız anlar olur, telaş içine düşersiniz bazen. Ama o sevgi bilirsiniz ki
hep vardır ve gün geçtikçe artmaktadır. Evlat sevgisi bu işte. Hayatta ne
yaşarsanız yaşayın asla azalmayan..
Bir de kışı var tabi bu sevginin. Bazen fırtınalar koparan,
bazen soğuktan donduran. En uçlara alıp sizi götüren. Ne yaşarsanız yaşayın
sizin içiniz hep yanar. O kor düşmüş bir kere. Soğuk olsa da siz yanmaktasınız
zaten. En büyük imtihan ya hani evlat. Bunu düşünür her karda, her fırtınada en
sakin liman olursunuz.. İçinizdeki aşkla karları eritir, fırtınaları durdurursunuz.
Canınızdan çoktan vazgeçmiştiniz sonuçta. Görmez, duymaz, düşünmesiniz
kendinizi. Vazgeçersiniz. Bilirsiniz kıştan sonra bahar gelir..
Yavrum.. Yavrularım.. Canımın parçaları, diğer yarılarım..
Asla sevmekten vazgeçmeyeceğim mucizelerim. İyiki canımdalar ve bana bu muhteşem duyguları yaşatıyorlar.. Sevgilerimle..
8 Mart 2014 Cumartesi
Renkli Çekilişim Sonuçlandı:)
Kazanan Asil: nuray beyaz Yedek: deniz sudagidan
Çekiliş sonucuna BURADAN ulaşabilirsiniz.
Sevgili Nuray Beyaz tebrik ediyorum. Bu güzel hediye paketinin içindekileri güzel günlerde kullanmanı diliyorum. Bana 12 Mart 2014 tarihine kadar '' mutluikizannesii@gmail.com'' mail adresimden ad, soyad, adres ve telefon bilgilerini iletmen gerekiyor. 12 Mart 2014 tarihine kadar bana ulaşmazsan şans Deniz Sudagidan' a geçiyor.
Bu güzel hediye paketini hazırlamamda bana destek olan www.renklisiparis.com ' a çok çok teşekkür ediyorum. Mutlaka sitelerini ziyaret edip birbirinden güzel ürünlerini incelemenizi tavsiye ediyorum..
Bu güzel hediye paketini hazırlamamda bana destek olan www.renklisiparis.com ' a çok çok teşekkür ediyorum. Mutlaka sitelerini ziyaret edip birbirinden güzel ürünlerini incelemenizi tavsiye ediyorum..
Bloguma üye olan ve sosyal medya paylaşımlarıyla beni destekleyen herkese çok teşekkürler. Bana niye çıkmadı diyenler, şans diyelim:) Başka bir çekilişte buluşmak üzere diyorum.. Sevgilerimle..
6 Mart 2014 Perşembe
Çalışmayan İkiz Annesi
Ben kendi standartlarında yaşayan orta halli bir ikiz
annesiyim. Çalışıyordum, bebekler doğduktan sonra ücretsiz izne ayrıldım ve
iznimin son ayları yaklaşıyor. İşime dönme zamanı yaklaştıkça çocukları kime,
nereye bırakacağım sorunu da ortaya çıkıyor yavaş yavaş. Öncelikle bakıcıya
bırakmayı düşünmüyorum. İşe döndüğümde çocuklar iki yaşlarını doldurmuş
olacaklar ve ben de doğrudan kreşe başlatmayı düşünüyorum. Bu benim tercihim. Sizin
görüşleriniz farklı olabilir.
Bakıcı nasıl bakar tahmin edemediğim için belki de kreşe başlatma isteğim. Şu an tamamen evde ev işleri ve çocuk bakımıyla geçen
bir hayatım var. Her günümüz yaklaşık olarak bir diğerinin aynı sayılabilir.
Kış olması ve benim hala çocukları tek başıma dışarıya çıkaramamam etkili tabi
bu durumda. Oturduğumuz apartmanın bahçesi yok. Yakınlarda bir park var ama
oraya kadar gitmeyi göze alamıyorum. Zaten parkta pek müsait değil çocuklar
için. Daha önce yazmıştım, insanlar genelde
hayvanlarının ihtiyaçlarını karşılamak için kullanıyorlar. Dolayısıyla bizim
dışarı çıkmalarımız hafta sonuna kalıyor. Hafta içi evdeyiz sürekli.
Tabi sürekli evde olduğumuz için çocuklar sıkılıyor. Yenilik,
değişiklik istiyorlar. Oyuncaklarıyla daha az oynamaya başladılar bu aralar
örneğin. Biraz oynayıp çabucak sıkılıp bir kenara fırlatıyorlar. Ben de yeni
oyuncak almıyorum zaten bir sürü var ve sürekli yeni oyuncağa alıştırmak
istemiyorum. Oyuncaklardan bıkınca birbirlerine sarıyorlar bir süre. Birinin
elindekini diğerinin istemesi, birini diğerinin kovalaması, elbisesinden
çekiştirip yerlere atması, kendince oyun sandıkları durumlara giriyorlar. Ondan
da sıkılıp bana gelmek istiyorlar. İkisi birden kucağıma gelmek istiyor, tepeme
çıkıyorlar bazen. Sonra koştur koştur odalarına gidiyorlar, yataklarına
tırmanıyorlar, çekmecelerini karıştırıyorlar. Ben de bu arada hem onlarla
oyunlar oynamaya hem de ev işlerimi yapmaya çalışıyorum.
Beraber neler yapıyorsunuz derseniz kitaplarımız var onlar inceliyoruz. Defterlerimize karalamalar yapıyoruz. Müzik açıp oynuyoruz. Şarkı söyleyip hareketlerini yapıyoruz. Lego, yap boz yapıyoruz. Oyuncaklarla oynuyoruz. Araba sürüyoruz, bebeğe mama yediriyoruz. Topla gol atıyoruz.. Çok karışan anlarda televizyon açıyoruz ve televizyon izletiyorum. ''Aman sakın izletmeyin! '' uyarılarını sürekli duysam da maalesef açıyorum. Tabi gün boyu açık değil. Belirli programları izletiyorum.
Beraber neler yapıyorsunuz derseniz kitaplarımız var onlar inceliyoruz. Defterlerimize karalamalar yapıyoruz. Müzik açıp oynuyoruz. Şarkı söyleyip hareketlerini yapıyoruz. Lego, yap boz yapıyoruz. Oyuncaklarla oynuyoruz. Araba sürüyoruz, bebeğe mama yediriyoruz. Topla gol atıyoruz.. Çok karışan anlarda televizyon açıyoruz ve televizyon izletiyorum. ''Aman sakın izletmeyin! '' uyarılarını sürekli duysam da maalesef açıyorum. Tabi gün boyu açık değil. Belirli programları izletiyorum.
Dün yine yoğun bir günümüzdü. Sabah kahvaltısı, mutfağın
toplanması, çocuklarla oyun, yemek yapma, ev süpürme, çocukları banyo yaptırma,
yemek yedirme, yeniden mutfağı toplama, çocukları uyutma, çamaşırları asma,
kuruyanları katlama derken çocukların uyanması yeniden oyunlar, ikindi sütleri
derken akşam oldu.. Her gün böyle tempolu değiliz ama saydıklarımdan banyo ve
temizlik dışında diğerlerini her gün yapıyorum. Bu koşturma arasında fizik
olarak çok yoruluyorum tabi. Bazen yorgunluktan çocuklara yetemediğimi düşünüp ‘’ Acaba ben beceremedim mi anne olmayı? ’’diye
düşünüyorum. ‘’ Ev işleriyle uğraşmaktan yorulup çocuklarla yeterince
ilgilenemiyor muyum? ‘’ diye düşünüyorum. Elimden geldiğince oturup onlarla oyunlar
oynuyorum, ikisiyle de ayrı ayrı ilgilenmeye çalışıyorum ama ‘’ Yeterli değil
miyim? ‘’ diye de düşünmeden edemiyorum.
Bir yardımcım olsa belki daha kolay olabilirdi işlerim. Ama
şu an bir yardımcı alacak imkana sahip değilim. Çocuklar küçükken vardı ve tabi
çok yardımı oluyordu bana. İstemediğim bazı davranışları olsa da idare ediyorduk. O zamanlar daha çok yardıma
ihtiyacım vardı tabi. Şimdi kendi kendilerine oyun oynayabiliyorlar ve bir süre
yalnız bırakıp işlerimi yapabiliyorum örneğin. Gerçi ben başkasının yaptığı
yemeği yiyemeyenlerdenim. Yardımcım varken o yemek yaparken mutfağa girmiyordum
nasıl yaptığını görmeyeyim sonra yiyemem diye.. Şimdi haftalık temizliğe yardımcı
geliyor ama ben o geldiği gün daha çok yoruluyorum. Sanırım başkasının yaptığı
işler içime sinmiyor..
İşe dönünce nasıl bir hayatım olur bilemiyorum. Daha mı çok
yorulurum daha mı rahat ederim şu an kestiremiyorum. Ama gün boyu bir evin
içinde sürekli enerjik olma hali zor açıkçası. Yakınıyor muyum hayır elbette.
Bu benim seçimim. İşime dönüp çocukları bakıcıya bırakabilirdim de.. Ya da
kreşe gönderebilirdim. Ama ben kendim bakmayı seçtim bir süre. Yakınmıyorum
çünkü ne kadar zorlansam da onlarla olmaktan mutluyum. Onlarla bir çok şey
öğreniyorum ve kendimin de törpülenmesi gereken taraflarımı keşfediyorum. Yemeleri
için ellerine verdiğim bisküvileri her yere ezdiklerinde eski hijyen takıntımın
artık olmadığını farkediyorum. Onlar küçücük şeylere kahkahalarla gülerken
demek ki gülmek için çok büyük nedenler aramamak lazım diye düşünüyorum. Yeni bir
şey başardıklarında gözlerindeki sevinci görüp başka herşeyi unutabiliyorum. Her
yeni kelimelerinde yorgunluğumu unutuyorum. O kadar alıştım ki herşeyi onlarla
yapmaya kolayca işe dönebileceğimi de pek sanmıyorum.
Çalışmayan annenin ikizlere bakımı nasıl olur bol bol
deneyimledim kısacası. Sırada çalışan annenin ikiz bakım deneyimleri var. Gerçi
daha işe dönmeme aylar var ama dün çok yorulunca aklıma geldi işe başlayınca
nasıl olur halim diye.. Yaşamadan bilinmiyor bir çok durum.. Ben de yaşayıp
göreceğim.. Sevgilerimle..
4 Mart 2014 Salı
Anne Beni Farket!
Son zamanlarda mutlaka duymuşsunuzdur farkındalık
kelimesini. Farkında olmak, kendinin, etrafındakilerin, diğer canlıların,
yaşamın.. İnsanın hayatını değiştiren bir durum bence farkındalık. Bende öyle
oldu da diyebilirim. İnsan kendisinin farkına varırsa değişmeye başlıyor hayatı
yavaş yavaş. Öyle bir koşturmaca içindeyiz ki unutuyoruz kendimizi. Ne için
yaşadığımızı.. Sadece günü tamamlama telaşındayız çoğu zaman. Farkında bile
değiliz elimizin altından kayıp giden zamanın. Önce kendimizin farkına varmalıyız ki
kalp gözümüz açılsın. Biz değişelim etrafımız da bizimle değişsin.
Nasıl olacak bu farkındalık peki? İnsan önce kendinin
farkına nasıl varacak. Biraz ‘’Dur bakalım’’ diyerek kendine. Koşturmacanın
içinde bir nefes alıp yavaşlayarak belki de. Gün içerisinde bir çok şey
yapıyoruz. Bunların bir çoğu artık otomatik hale gelmiş alışkanlık olmuş
davranışlar. Çalışıyorsak sabah kalkıp
işe gitmemiz, iş yerine yaptıklarımız, eve dönüşümüz ve evde yaşadıklarımız..
Çalışmıyor evdeysek sabah başlayan günlük işler ve akşam olana kadarki
rutinimiz. Düşününce hep aynı şeyleri yaşıyormuşuz gibi gelebilir. Hep sanki
bir sonraki gün yaşayacaklarımıza hazırlarız kendimizi. Hani okuyalım, işe
girelim, evlenelim vs durumu. Anı yaşamak yerine hep yarına hazırlanırız.
İşte bu karmaşada durup ben ne yapıyorum diyebilmek
farkındalık. Her ne yapıyorsak sadece onun farkına varabilmek. Yemek yaparken
hani acaba tuz attım mı diye düşünürüz ya demek ki yemek yaparken yaptığımızın
farkında değildik. Birisiyle konuşurken aklımızdan bir sürü düşünce geçer
karşımızdakinin ne söylediğini sonra hatırlamayız ya yine farkında değiliz o anın. Sabah anahtarlarımı aldım mı acaba diye düşünürsek evden nasıl
çıktığımızın farkında değiliz demek ki. Kısacası farkındalık her ne yapıyorsak
ben şimdi bunu yapıyorum diye düşünüp diğer düşüncelerimizi durdurabilmek
biraz. Dişimizi fırçalarken şimdi dişimi fırçalıyorum diye düşünmek örneğin.
Geç mi kaldım işe saat kaç acaba diye düşünmemek.
Yaptıklarımızı düşünerek davranışlarımızın da farkına
varabiliriz. Biri bize olumsuz bir söz söylediğinde hemen o kişiye kızmak
yerine ‘’ Acaba hangi davranışım böyle düşünmesine neden oldu? ’’ diye
kendimizi sorgulayabiliriz. ‘’ Bu olaydan benim ne öğrenmem gerekiyor? ’’ diye
de.. Bir de ‘’ Acaba aslında bana ne söylemek istiyor? ’’ diye.. Kendimizi, duygularımızı sorguladıkça
farkındalığımız artacak ve anı yaşamaya başlayacağız. Kendi içimize dönerek
kızgınlıklarımızı, öfkelerimizi, hırslarımızı, mutsuzluklarımızı kimseyi
suçlamadan tüm sorumluluğu üstelenerek sorguladığımızda değişim başlar
hayatımızda.
Kendimizin farkına vardıkça etrafımıza da farkındalığımız
artar. Eşimiz ve çocuklarımızla olan ilişkilerimiz değişir. Biri bize bir şey
söylediğinde ‘’ Ne söylüyor, aslında ne söylemek istiyor?’’ bakışıyla yaklaşmamız
ilişkilerimizi kuvvetlendirir. Herkes kendini anlatır cümlelerinde. Biri size
bir öğüt veriyorsa aslında kendine söylemektedir bunu. Örneğin ‘’ Biraz daha
sakin ol, üzme kendini. ‘’ derken belki de sakinlik kendinin ihtiyacıdır. Tabi
her söylenenin altından alınacak bir şey bulmak değil belirtmek istediğim. Bana
saçın güzel olmuş dedi, acaba beğenmedi de dalga mı geçiyor yaklaşımı değil.
Sadece bize söylenenin farkına varabilmemiz gerekli olan. Biraz bu gözle bakmak
lazım kişilere, olaylara, durumlara.. Görünenin arkasında ne olduğunu
görebilme yeteneği biraz farkındalık.
Bebekler bize bunu hatırlatır aslında. Henüz konuşamayan
bebek ağlayarak kendini ifade etmeye çalışır. Biz de ‘’ Acaba aç mı, altı mı
kirli, gazı mı var? ‘’ diye tahmin etmeye çalışırız. Büyüyüp kendini ifade
etmeye başladıkça biraz daha kolaylaşır işimiz. Ama bazen bir kelime onlar için
farklı bir anlam ifade edebilir. Mama der örneğin aç sanırsınız aslında o su
istemektedir. Tıpkı bebeklerde gördüğümüz bu durumu hayatımıza uygularsak
iletişimimiz ve farkındalığımıza artacaktır. Eşimizden bir şey istediğimizde
verdiği cevap hoşumuza gitmeyebilir bazen. Bir de ''Ne söylüyor, aslında ne söylemek istiyor? '' diye düşünürsek onu anlamamız kolaylaşabilir.
Çocuklarla kaliteli iletişim için bence kilit noktalardan
biridir bu durum. Onlar büyüyüp artık kendilerini kolayca ifade etseler de
bazen söyledikleri, söylemek istedikleri olmayabilir. Sadece yapmamız gereken
onların söylediklerine dikkat etmemiz. Çocuklarımızı dinleyip karşılığında seni
anlıyorum mesajını onlara verebilmemiz. Çığlık çığlığa ağlayan çocuğumuz ‘’Anne
beni biraz sev! ‘’ diyor olabilir. Bacağımızdan çekiştiren çocuğumuz ‘’ Anne
birazcık benimle ilgilen! ‘’ diyordur belki. Oyuncaklarını sağa sola fırlatıp
çarpan çocuğumuz ‘’ Ben oyuncak değil, seni istiyorum anlasana! ‘’ mı diyor
acaba.. Yemek yemeyi ısrarla reddeden çocuğumuz ‘’ Ben yemekle değil sevgiyle
doyurulmak istiyorum! ’’ da diyor olabilir. Birazcık farklı bakmamız lazım
sanırım olaylara. Olumsuz gördüğümüz davranışlarını yargılamak yerine anlamaya
çalışmak çocuklarımızı sadece.
Çok koşturan, her yeri dağıtan çocuğumuzu hemen ‘’ Yaramaz
bu çocuk! ’’ diye etiketlemek yerine aslında merak duygusunu geliştirdiğini
farketmek.. Sürekli baskı ve sınırlar koyarak engellemek yerine çocuğun kendi
olmasına izin vermek.. Önceliği çocuklarımıza vermek. Bazen ev işlerimiz, telefon görüşmelerimiz, izlediğimiz televizyon programları, komşuyla iki çift lafımız, internet gezmelerimiz öncelikli olabiliyor hayatımızda. Bu arada ben işimi yapayım sen oyna diye bıraktığımız çocuğumuz saatlerce bizden onunla ilgilenmemizi bekliyor. Sıranın kendine gelmesini. İşte o gözlerde görebilirsiniz ''Anne beni farket! '' bakışını..
Zaman hızla geçiyor ve çocuğumuza
‘’ Aa ne zaman büyüdün sen anlamadım.’’ derken buluyoruz kendimizi. Çünkü onlar
büyürken başka önemli işler peşinde koşup farketmedik belki. Yaptığımız her iş
unutuluyor da geriye sadece anılar kalıyor. Çocuklarımızla güzel anılar kalsın
istiyorsanız birazcık onları anlamaya çalışın. Siz otuz yıldır hayattaysanız
onların kaç yıldır hayatta olduklarını düşünün ve biraz da o gözle bakın
çocuklarınıza.
Bir ikiz annesi olarak ben çocuklarımla öğreniyorum bir çok
şeyi. Sabırlı olmayı, sakin olmayı örneğin. Farkındalığım onlarla artıyor.
Yaptıkları bir hareket söyledikleri, bir kelime beni bir basamak yukarıya
taşıyor bazen. Özgüveni olan çocuklar yetiştirmeye çalışıyorum ve bunun için de
önce kendi özgüvenimi geliştiriyorum. İki birey yetişiyor karşımda ve bazen ne yapacağımı şaşırdığım anlar oluyor. İkisine de eşit yaklaşma telaşım beni endişelendiriyor. İki tane çığlık atan çocukla bazen elim ayağıma dolaşıyor. Bazen ikisi de bana sarılmak kucağıma gelmek istediğinde işler karışıyor. Bir oyuncak iki el arasında kopma noktasına gelebiliyor. Böyle anlarda hep önce kendim durup sakinleşmeyi tercih ediyorum. Hani oksijen maskesini önce kendine takma durumu. O anda ikisinin de ne söylemek istediğine odaklanıyorum. Yani farkında olmaya çalışıyorum. Ben ne kadar sakin olup onları anlamaya çalışırsam onlar da o kadar çabuk sakinleşiyor. Önemli olan her anın kıymetini bilebilmek sanırım. Herkesin hayatın farkında olmasını
diliyorum. Sevgilerimle..