Son zamanlarda mutlaka duymuşsunuzdur farkındalık
kelimesini. Farkında olmak, kendinin, etrafındakilerin, diğer canlıların,
yaşamın.. İnsanın hayatını değiştiren bir durum bence farkındalık. Bende öyle
oldu da diyebilirim. İnsan kendisinin farkına varırsa değişmeye başlıyor hayatı
yavaş yavaş. Öyle bir koşturmaca içindeyiz ki unutuyoruz kendimizi. Ne için
yaşadığımızı.. Sadece günü tamamlama telaşındayız çoğu zaman. Farkında bile
değiliz elimizin altından kayıp giden zamanın. Önce kendimizin farkına varmalıyız ki
kalp gözümüz açılsın. Biz değişelim etrafımız da bizimle değişsin.
Nasıl olacak bu farkındalık peki? İnsan önce kendinin
farkına nasıl varacak. Biraz ‘’Dur bakalım’’ diyerek kendine. Koşturmacanın
içinde bir nefes alıp yavaşlayarak belki de. Gün içerisinde bir çok şey
yapıyoruz. Bunların bir çoğu artık otomatik hale gelmiş alışkanlık olmuş
davranışlar. Çalışıyorsak sabah kalkıp
işe gitmemiz, iş yerine yaptıklarımız, eve dönüşümüz ve evde yaşadıklarımız..
Çalışmıyor evdeysek sabah başlayan günlük işler ve akşam olana kadarki
rutinimiz. Düşününce hep aynı şeyleri yaşıyormuşuz gibi gelebilir. Hep sanki
bir sonraki gün yaşayacaklarımıza hazırlarız kendimizi. Hani okuyalım, işe
girelim, evlenelim vs durumu. Anı yaşamak yerine hep yarına hazırlanırız.
İşte bu karmaşada durup ben ne yapıyorum diyebilmek
farkındalık. Her ne yapıyorsak sadece onun farkına varabilmek. Yemek yaparken
hani acaba tuz attım mı diye düşünürüz ya demek ki yemek yaparken yaptığımızın
farkında değildik. Birisiyle konuşurken aklımızdan bir sürü düşünce geçer
karşımızdakinin ne söylediğini sonra hatırlamayız ya yine farkında değiliz o anın. Sabah anahtarlarımı aldım mı acaba diye düşünürsek evden nasıl
çıktığımızın farkında değiliz demek ki. Kısacası farkındalık her ne yapıyorsak
ben şimdi bunu yapıyorum diye düşünüp diğer düşüncelerimizi durdurabilmek
biraz. Dişimizi fırçalarken şimdi dişimi fırçalıyorum diye düşünmek örneğin.
Geç mi kaldım işe saat kaç acaba diye düşünmemek.
Yaptıklarımızı düşünerek davranışlarımızın da farkına
varabiliriz. Biri bize olumsuz bir söz söylediğinde hemen o kişiye kızmak
yerine ‘’ Acaba hangi davranışım böyle düşünmesine neden oldu? ’’ diye
kendimizi sorgulayabiliriz. ‘’ Bu olaydan benim ne öğrenmem gerekiyor? ’’ diye
de.. Bir de ‘’ Acaba aslında bana ne söylemek istiyor? ’’ diye.. Kendimizi, duygularımızı sorguladıkça
farkındalığımız artacak ve anı yaşamaya başlayacağız. Kendi içimize dönerek
kızgınlıklarımızı, öfkelerimizi, hırslarımızı, mutsuzluklarımızı kimseyi
suçlamadan tüm sorumluluğu üstelenerek sorguladığımızda değişim başlar
hayatımızda.
Kendimizin farkına vardıkça etrafımıza da farkındalığımız
artar. Eşimiz ve çocuklarımızla olan ilişkilerimiz değişir. Biri bize bir şey
söylediğinde ‘’ Ne söylüyor, aslında ne söylemek istiyor?’’ bakışıyla yaklaşmamız
ilişkilerimizi kuvvetlendirir. Herkes kendini anlatır cümlelerinde. Biri size
bir öğüt veriyorsa aslında kendine söylemektedir bunu. Örneğin ‘’ Biraz daha
sakin ol, üzme kendini. ‘’ derken belki de sakinlik kendinin ihtiyacıdır. Tabi
her söylenenin altından alınacak bir şey bulmak değil belirtmek istediğim. Bana
saçın güzel olmuş dedi, acaba beğenmedi de dalga mı geçiyor yaklaşımı değil.
Sadece bize söylenenin farkına varabilmemiz gerekli olan. Biraz bu gözle bakmak
lazım kişilere, olaylara, durumlara.. Görünenin arkasında ne olduğunu
görebilme yeteneği biraz farkındalık.
Bebekler bize bunu hatırlatır aslında. Henüz konuşamayan
bebek ağlayarak kendini ifade etmeye çalışır. Biz de ‘’ Acaba aç mı, altı mı
kirli, gazı mı var? ‘’ diye tahmin etmeye çalışırız. Büyüyüp kendini ifade
etmeye başladıkça biraz daha kolaylaşır işimiz. Ama bazen bir kelime onlar için
farklı bir anlam ifade edebilir. Mama der örneğin aç sanırsınız aslında o su
istemektedir. Tıpkı bebeklerde gördüğümüz bu durumu hayatımıza uygularsak
iletişimimiz ve farkındalığımıza artacaktır. Eşimizden bir şey istediğimizde
verdiği cevap hoşumuza gitmeyebilir bazen. Bir de ''Ne söylüyor, aslında ne söylemek istiyor? '' diye düşünürsek onu anlamamız kolaylaşabilir.
Çocuklarla kaliteli iletişim için bence kilit noktalardan
biridir bu durum. Onlar büyüyüp artık kendilerini kolayca ifade etseler de
bazen söyledikleri, söylemek istedikleri olmayabilir. Sadece yapmamız gereken
onların söylediklerine dikkat etmemiz. Çocuklarımızı dinleyip karşılığında seni
anlıyorum mesajını onlara verebilmemiz. Çığlık çığlığa ağlayan çocuğumuz ‘’Anne
beni biraz sev! ‘’ diyor olabilir. Bacağımızdan çekiştiren çocuğumuz ‘’ Anne
birazcık benimle ilgilen! ‘’ diyordur belki. Oyuncaklarını sağa sola fırlatıp
çarpan çocuğumuz ‘’ Ben oyuncak değil, seni istiyorum anlasana! ‘’ mı diyor
acaba.. Yemek yemeyi ısrarla reddeden çocuğumuz ‘’ Ben yemekle değil sevgiyle
doyurulmak istiyorum! ’’ da diyor olabilir. Birazcık farklı bakmamız lazım
sanırım olaylara. Olumsuz gördüğümüz davranışlarını yargılamak yerine anlamaya
çalışmak çocuklarımızı sadece.
Çok koşturan, her yeri dağıtan çocuğumuzu hemen ‘’ Yaramaz
bu çocuk! ’’ diye etiketlemek yerine aslında merak duygusunu geliştirdiğini
farketmek.. Sürekli baskı ve sınırlar koyarak engellemek yerine çocuğun kendi
olmasına izin vermek.. Önceliği çocuklarımıza vermek. Bazen ev işlerimiz, telefon görüşmelerimiz, izlediğimiz televizyon programları, komşuyla iki çift lafımız, internet gezmelerimiz öncelikli olabiliyor hayatımızda. Bu arada ben işimi yapayım sen oyna diye bıraktığımız çocuğumuz saatlerce bizden onunla ilgilenmemizi bekliyor. Sıranın kendine gelmesini. İşte o gözlerde görebilirsiniz ''Anne beni farket! '' bakışını..
Zaman hızla geçiyor ve çocuğumuza
‘’ Aa ne zaman büyüdün sen anlamadım.’’ derken buluyoruz kendimizi. Çünkü onlar
büyürken başka önemli işler peşinde koşup farketmedik belki. Yaptığımız her iş
unutuluyor da geriye sadece anılar kalıyor. Çocuklarımızla güzel anılar kalsın
istiyorsanız birazcık onları anlamaya çalışın. Siz otuz yıldır hayattaysanız
onların kaç yıldır hayatta olduklarını düşünün ve biraz da o gözle bakın
çocuklarınıza.
Bir ikiz annesi olarak ben çocuklarımla öğreniyorum bir çok
şeyi. Sabırlı olmayı, sakin olmayı örneğin. Farkındalığım onlarla artıyor.
Yaptıkları bir hareket söyledikleri, bir kelime beni bir basamak yukarıya
taşıyor bazen. Özgüveni olan çocuklar yetiştirmeye çalışıyorum ve bunun için de
önce kendi özgüvenimi geliştiriyorum. İki birey yetişiyor karşımda ve bazen ne yapacağımı şaşırdığım anlar oluyor. İkisine de eşit yaklaşma telaşım beni endişelendiriyor. İki tane çığlık atan çocukla bazen elim ayağıma dolaşıyor. Bazen ikisi de bana sarılmak kucağıma gelmek istediğinde işler karışıyor. Bir oyuncak iki el arasında kopma noktasına gelebiliyor. Böyle anlarda hep önce kendim durup sakinleşmeyi tercih ediyorum. Hani oksijen maskesini önce kendine takma durumu. O anda ikisinin de ne söylemek istediğine odaklanıyorum. Yani farkında olmaya çalışıyorum. Ben ne kadar sakin olup onları anlamaya çalışırsam onlar da o kadar çabuk sakinleşiyor. Önemli olan her anın kıymetini bilebilmek sanırım. Herkesin hayatın farkında olmasını
diliyorum. Sevgilerimle..
Ben de bir ikiz annesi olarak ne demek istediğinizi çok iyi anlıyorum ve koca bir "aahhhh ahhhh" çekiyorum :)))
YanıtlaSilbenim de birbirine yakın yaşta iki bebeğim var. Sabırlı olmayı öğrenmek diye ne güzel yazmışın
YanıtlaSil